Aslında hafta başlarken bugün futbol yazmaya hiç niyetim yoktu. Hele de cumartesi günü "futbol" adına izlediğimiz iğrençlik ve rezilliklerden sonra..
Öğleden sonra Galatasaray, akşam Beşiktaş maçı!.
"Buldun da bunuyor musun?. Bu karantina günlerinde, hem de şampiyonluğa yarışan 3 büyükten ikisi ayni günde" diyen çıkar mı acaba, bilmiyorum. Her şeyiyle öyle rezildi iki maç!.
İki Büyük (!), güya büyük, artık sadece adı büyük, futbolun "F"sini oynamadan kazandılar.
Şanslarıyla kazandılar. Kalecileriyle kazandılar. Hakemleriyle kazandılar..
Evet.. Aynen öyle.. Türkiye Futbol Federasyonu tarafından "Üç büyükler için özel görevlendirilmiş hakemleriyle" (Orta, Yan, VAR hepsi öyle) kazandılar.
Sahaya "Üç Büyükler"in figüranı olarak çıktıklarını bile bile boyun eğen, köle gibi "Gık" demedikleri için başlarına gelen her şeye layık olan "Ruhları Küçük Takımlar" sayesinde kazandılar. Küçük takımların küçük hesaplı hocaları sayesinde kazandılar.
O iki "Büyük" takımın maçında, sahtekârlığın en zenginini izledik. Kendilerini çığlıklar içinde utanmadan yere atanlar yutturdular mı, rakipleri kart gördü. Yutturamadılar mı cezasız kaldılar. Bu aylardan beri hep böyle oluyor ve başta o ünlü Zorlu toplantısında boyun eğdiği Ali Koç, Üç Büyükler'in emir subayı gibi çalışan Nihat Özdemir nam, Federasyon Başkanı (!) seyirci kalıyor. Böyle olunca da Süper Lig değil, "Süper Sahtekârlar Ligi" seyrediyoruz ekran başında ve deli oluyoruz.
Namuslu, onurlu oynayanın kaybettiği, sahtekârın kazandığı bir futbol!.
"Bir damla bal için bir çuval keçiboynuzu" desem, keçiboynuzuna hakaret olacak. O bile yok!.
"O zaman oturup bu futbolu yazmanın âlemi var mı?. Bu SAHİPSİZ futbolu yazmaya değer mi" dedim kendime, pazar akşamı yatarken..
...Ve sabah, kahvemi koyup gazetemi masaya yaydım ki..
GÜNAYDIN ekimiz var ya bizim. Genellikle kadın okurlarımız düşünülerek hazırlanmış magazin ekimiz.. Onun göbeğinde yeni magazin yıldızımızın kocaman resmi.. Resmin üzerinde de kocaman ama ne kocaman lafı..
"Mesut, ligimizin marka değerini arttırır!."
Sanırsınız ki, ligimizin on paralık "marka değeri" varmış.. Bıraktın mı o dediğin marka değerinin zerresini ligimizde yeni Magazin Yıldızı?. Bıraktın mı?.
Anladınız değil mi kim bu yeni Magazin Starı'mız?.
Benim bu köşede hakkında yazdığım çok ağır eleştirilere gıkını çıkarmayan, sorduğum soruların hiçbirine cevap veremeyen (Vermeyen değil) Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Nihat Özdemir, tabii!.
Vay anasını sayın seyirciler!. Vay anasını..
Bunca gazetenin, bunca spor sayfası dururken, hazret, magazin ekine kapak olmuş ve tam sayfa konuşmuş. Sevsinler!.
Ama Ali Koç, ama Mustafa Cengiz, ama Ahmet Nur Çebi başkanlar?.
Meğer siz de ne üçkâğıtçı, ne "Sahtekârlar Ligi"ne yakışır, ne yanar döner başkanlarmışsınız öyle?.
Bakın ne diyor, yeni Magazin Starı'mız?. Bana değil, size diyor.. Süper Ligi "Süper Sahtekârlar Ligi"ne çevirenmişsiniz. Hani baştan, yani sizden kokan balıklarmış futbolcularınız da, haberimiz yokmuş..
Hani hemen her maçtan sonra çıkıp hakemleri en ağır şekilde eleştiriyorsunuz ya.. Meğer hemen ardından bu Nihat Başkan(!)ı arayıp, "Kusura bakma Başkan, taraftarımız hakkımızın yendiğini düşünüyor. O yüzden biz de böyle bir açıklama yapıyoruz, aldırma" diyormuşsunuz, yüzünüz kızarmadan.. Utanmadan!.
Danışıklı dövüşe bakar mısınız?.
Spor medyasının manşetlerinde oynanan danışıklı dövüşe..
Federasyonu öyle.. Kulüp başkanları böyle.. Oyuncuları şöyle.. Futbolcuları yüz karası.. Hakemleri utanç!.
Bu futbol yazmaya değer mi?.
Yazsan ne olacak, yazmasan ne olacak?.
Spor sayfamızda çok değerli imzalardan eleştiriler vardı.. Ama satır aralarında o çok ağır eleştiriler.. Manşetler Beşiktaş ve Galatasaray'ın zaferlerine borazan çalıyordu.. Bizim Skor medyasında sayfalar "kazanan"ı alkışlar. Hele Fener, Galatasaray, Beşiktaş kazandıysa o borazanlar Verdi'nin Aida'sındaki Zafer Marşı'nı üflerler, bıkmadan, usanmadan!.
Üfleyin dostlar, üfleyin.. Şişsin balonlar..
***
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz
Bu arada teşekkürler Günaydın ekibinden Tuba Kalçık kardeşime.. Hiçbir spor müdürünün gidip konuşmayı beceremediği, aslında "cesaret edemediği" konuşmayı sen yaptın. Gerçi, senin konun olmadığı için asıl ciddi sorular yoktu konuşmanda ama, olsun.. Bu kadarı bile günün gözde lafı "sözde" müdürlerin topuna yeter!.
***
FENER NEDEN OLMUYOR?.
Cumartesi günü Öcal Uluç'u okuyorum Türkiye'de.. Sevgili Ağbime bir Fenerli dostu sormuş, "Sezon başında Sergen Yalçın'ı bile tatmin etmeyen kadrosuyla liderliği ele geçiren Beşiktaş'ı niye yakalayamıyoruz" diye..
"Bu gidişle eğer Beşiktaş'ta olumsuz bir şeyler olmazsa, bu farkın kapanması zor. Sadece 2.5 yılda dokuz stoper transfer eden bir yönetim ve o yönetimin getirip gönderdiği teknik adamlarla karşı karşıyayız" demiş ağbim ve sebebi iki kelime ile özetlemiş.
"Başkan ve Hoca!."
Aradım ağbimi..
"Yazını okudum" dedim. "Şimdi eline gazeteni al ve puan cetveline bak?. Ligin sonunda kim var?."
"Denizlispor!."
"Denizli'de en ünlü, en bol olan şey ne?."
"Horoz!."
"Peki ne demiş atalarımız?."
Ağbim gülmeye başladı..
"Horozu çok olan yerde sabah geç olur!."
"Peki" dedim, "Denizli'de horoz bol. Ya Fener'de?.."
Erol Bulut'un tepesinde, her bişeye maydanoz olanları sayalım mı?.
Ali Koç!. Emre Belözoğlu!. Volkan Demirel!. Görünenleri.. Bir de kapalı kapılar ardında?..
***
AYDİLGE!.
Efendim bu Aydilge denen hanım kızımızın adını ilk defa duyuyorum. Sosyal medyada İbrahim Tatlıses'le ilgili birtakım laflar etmiş.. Poposunu koltuğundan kaldırmadan, sosyal medya ile beslenen magazin sayfalarımızda bir haftadır adı ve resimleri var... Eee!. Güzel kız bir.. İbrahim Tatlıses'e ve hayranlarına saldırıyor iki.. Son günlerin modası, feminizm yapıyor üç.. Bundan iyi malzeme olur mu, oturduğun yerden sayfa doldurmak için?.
İbrahim Tatlıses'i uzaktan sevmezdim. Hafta sonu yazdım ya, Türker Ağabey'i ve Türkan Şoray'ı da uzaktan sevmediğim gibi.. Gerçi işi arabeske dökmeden evvel türküleri hoştu, tenor sesi harikaydı ama sevmezdim işte, o devirde herkesin kullandığı deyişle o "Kıro"yu.. Sonra bir gün Erkekçe'yi çıkardığımız Gelişim Yayınları'na geldi. Duygu çağırmış.. Işıklar içinde yatsın, Asena..
Üçümüz yemek yedik.. Yahu nasıl zeki, nasıl hazırcevap, nasıl hoşsohbet..
Yani bizim Kıro'da bir cevherler varmış meğer..
Hiçbir şöhret sebepsiz değildir derler ya..
Aydilge bildiklerini de yazmış, bilmediklerini de..
"Neden İbrahim Tatlıses dinlediğini itiraf etmek diye bir mevzu var?."
O devirde bir kıroyu dinlemek entel olana yakışmazdı da ondan Aydilge.. Pek çokları yakınımdaydı. Tanıdım.
Seversin, sevmezsin, ayrı.. Zevkler tartışılmaz.. Ama büyükse, büyüklüğünü inkâr edersen, komik olursun..
Pavarotti'yi sevmek zorunda değilsin.. Ama "Büyük tenor değildi" diyene gülerler Aydilge. Pavarotti örneğini laf olsun diye vermedim. İbo müthiş bir tenordu. Kısmeti, Londra'da değil, Şanlıurfa'da doğmasıydı.
Sanatçılıkla, kadını döven kişiliği şu sıralar tüm dünya tartışıyor zaten.
Bu Twitter ile çözülecek şey değil. Kararı belki de tarih verecek!.
***
HEY GİDİ GÜNLER!.
Rock'n Roll'un 60'larda dünyayı sarmasını sağlayan o unutulmaz müzik adamı Phil Spector'un Kovid-19'dan öldüğü yazısını okuyorum New York Times'ta (NYT). Yarım sayfa.. NYT'de yarım hatta tam sayfa olacak bir müzik adamıydı ve benim için ayrı özelliği vardı.
Yıl 1959.. Ankara Koleji'nde Türkiye'nin ilk vokal guruplarından biri kurulmuş.. Süveterliler.. "The Sweaters.."
Bizim ev de Kolej'in yanında.. Daldım konserlerine tabii. Başta menecerleri, sonra çoğu arkadaşım, tanıdığım önemli adamlar oldular..
Ama o konserden hâlâ aklımda olan bir şarkı var..
"To know him, is to love him!."
Nasıl şirin söylüyor, dünya tatlısı kız solistleri.. Şarkı içime işledi de ondan mı kızdan hoşlandım?. Kızdan hoşlandım da, şarkıya o yüzden mi kapıldım bilmem ama, Süveterliler'in "Onu tanımak, onu sevmektir" diyen kıza "And I do!.. And I do" diye vokal yapmaları o zaman Türkiye'de ilkti. ...Ve ben bu şarkıyı hâlâ, yani 60 yıl sonra ezber söylerim..
O şarkıyı Phil yapmış işte, kendi kurduğu gurubu Teddy Bears için, 20 yaşında.. Çıkar çıkmaz hit.. Dünyaya yayılmış ayni yıl içinde.. Sonra da, şarkı yazarı, aranjör, yapımcı, yani müzikle ilgili aklınıza ne gelirse hepsini yapmış. Dünyanın en ünlü gurupları, mesela Beatles, en ünlü sanatçıları, mesela John Lennon'la çalışmış. Imagine'ı beraber yapmışlar..
39'lu, yani benimle yaşıt, Phil Spector!. Kovid'den öldüğü yer mi?.
Hapishane.. Suçu?. Cinayet!.
2003 yılında bir barda tanıştığı garson kızı, zurna gibi sarhoş olduktan sonra almış evine götürmüş.. Şoförü "İçeri girdiler, bir süre sonra bir patlama sesi duydum. Sonra patron elinde bir tabanca ile çıktı ve bana 'Galiba birini öldürdüm' dedi" diye ifade vermiş. Avukatları garson kızın depresyon geçirdiğini ve intihar ettiğini iddia etmişler. İlk dava jüri karara varamayınca bitmiş. İkinci davadan 19 yıldan müebbede kararı çıkmış. 2014'ten beri Kaliforniya Devlet Hapishanesi'nde yatıyormuş. Kovid'e orda yakalanmış.
***
TEBESSÜM
Kadın evin dört bir yanını uzun uzun aradıktan sonra öfke ile oğluna sordu..
"- Nerde bu babanın karısı?. Yanında mı götürdü acaba?."
"Bilin bakalım kadının aradığı neydi" dersem?.
Bildiniz tabii..
"Televizyonun kumandası!."
(Teşekkürler Lütfi Albayrak/ Takvim)
***
SEVDİĞİM LAFLAR
"Hayat zalim bir öğretmendir. Önce sınav yapar, sonra dersi verir!."
Andre Gide