En okunan köşe yazarları bile, malumu ilam peşinde.. Zaten bilinen, açık olan şeyi açıklamaya çalışıyorlar yani..
Efendim Cumhuriyetçi Trump gitmiş, Demokrat Biden gelmiş de.. Aslında bizim için hiçbir şey değişmezmiş de.. Çünkü Amerika'yı derin devlet yönetirmiş de.. Vesaire vesaire..
Amerikan dış politikasında bir şeyin değişmesinin zor olduğunu dünya biliyor yahu.. Derin devletin varlığını da..
O zaman Biden döneminde Türk- Amerikan ilişkileri açısından soru "Amerika'da ne değişecek?" değil, "Türkiye'de ne değişti?" olmalı..
O zaman çok şeyin değiştiğini, Biden'ın Obama'nın Başkan Yardımcısı olarak bıraktığı Türk- Amerikan ilişkilerindekinden çok farklı bir Türkiye ile karşılaşacağını bileceğiz ve masaya bu Yeni Türkiye ile hiç değişmez Amerika'nın ilişkilerini koyacağız..
İlk Türk treni, hem de Çin'in en bol ve en ucuz yaptığı sanayi üretimi mallarla (beyaz eşya) Çin'e doğru yola çıkarken eski bir arkadaşa rastladım..
Dolmabahçe rıhtımından İstanbul'u ziyarete gelen Amerikan zırhlısının askerlerini denize dökerken "Tam bağımsız Türkiye" naraları atanlardan biri..
O çığlıklar, Amerika Büyükelçimiz Münir Ertegün'ün (Ahmet Ertegün'ün babası) cenazesini getiren Missouri zırhlısına tepki olarak atılmıştı. Gençler pek de haksız sayılmazdı.
İstanbul, Amerikan denizcileri çıkıp gezecek diye bu ziyarete bayram havasında hazırlanmıştı.
"Amerikan bahriyelileri mutlak uğrar" diye, Genelev Sokağı Abanoz dahi temizlenmiş, süslenmiş, 5 liraya vizite yapan fahişeleri tam teşekküllü muayeneden geçirmişti, iyi mi?.
"Tam bağımsız Türkiye", böylesi Amerikan uşaklığına başkaldırıydı yani..
ODTÜ'ye ziyarete gelen Amerikan Büyükelçisi Macomber'in arabasını yakmak da oydu.
"Çin'le anlaştık. İpek Yolu'nu hem raylı, hem otoyollu, Kuzey ve Güney'den ikili olarak yeniden kurduk. Rusya ile de yakın dostuz ki, Ruslar ile Çinlilerin arası hep şeker renktir.. Yani Batı'dan, Amerika ve Avrupa'dan kopmadan şimdi hem Çin, hem Rusya ile birlikteyiz..
Artık 'Tam bağımsız Türkiye' diye slogan atabilir misiniz" dedim..
Güldü.. Muharrem İnce gibi konuştu.
"Adam, biz devrimcilerin sloganını gerçekleştirdi Hıncal!." Biden Amerika'sının, bugün Türkiye'nin milyarlarca dolarlık ticari ilişki içinde bulunduğu Çin'e 16 trilyon dolar borcu var.. 16 trilyon.. Anlayın farkı..
Rusya ile ekonomik ve sosyal (turistik) ilişkimiz 100 milyar dolara ulaşıyor. Ruslar, Türkiye'ye kendi vatandaşları için turistik tesis yapma projesini, daha geçen hafta sundular bize..
Hani daha dün savaş uçaklarını düşürdüğümüz Ruslar..
Yani arkadaşlar, Biden'a bakıp karamsarlık aşılama, Kovid'i de katıp "Mahvolmuş Türkiye" distopyaları kuracağınıza, insanımızın içini her sabah kapkara zindan yapacağınıza, eski dünyada şimdi yepyeni bir Türkiye'nin dimdik durduğunu görseniz ve yazsanız ve gökyüzünü ışıldaklarınızla aydınlatsanız olmaz mı?.
İktidarcısı, muhalifi, hepinize söylüyorum. Karanlık dünyanızı kendinize saklayın, olmaz mı?.
Bugün, hem de tam bugün haykırmanın tam zamanı..
"Ne mutlu Türk'üm diyene!."
***
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz
BİR RUS ASKERİN GÖZÜYLE, TÜRKİYE!.
Alexei Yahontov, Rus Silahlı Kuvvetleri'nde 33 yıl (1985-2018) görev yapmış bir üst rütbeli asker.
Dünya medyasında özellikle askeri konulardaki yazıları ilgi topluyor. Bir yazısının başlığı dikkatimi çekti.. Nasıl çekmesin?.
"Üçüncü bir ülke karışmazsa Türkiye ile Yunanistan arasındaki savaşı kim kazanır?."
Okudum hemen.. Bir Rus askerinin gözünden Yeni Türkiye'yi ve Yeni Türkiye'nin dünyadaki yeri ve gücünü okudum..
Siz de okuyun.. Bu Yeni Türkiye'nin, Menderes'in, Demirel'in, Özal'ın ve ötekilerin Türkiye'si olmadığını bir Rus askerinden okumanız ilginç ve önemli..
*
Türkiye ve Yunanistan savaşmamalı, sevişmeli... Türkler de, Yunanlılar da hem çok romantik insanlar hem de sevgi ve insan ilişkilerinde, misafirperverlikte ve diğer birçok iyi işlerde olağanüstüler.
Bu nedenle ikisini de gerçekten çok seviyorum.
Onlar hiçbir savaşa girmemeliler.
Zaten, aralarında çok uzun süre savaş ihtimalinin olmadığını da görüyorum.
Ama siz ille de böyle bir savaşın sonucunun ne olacağını gerçekten bilmek istiyorsanız, bunu kısaca anlatacağım. O kadar basit ki, bir askeri savaşa katılmayan insanlar bile kolayca anlayabiliyor.
Türkiye'nin Suriye üzerinde Rus savaş uçağını düşürdüğünü hatırlarsınız. Rusya, çok daha büyük bir orduya ve daha güçlü silahlar ve imkânlara sahip olmasına rağmen, Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu desteği NATO'dan alamayacağını da bile bile, Türklere askeri olarak cevap vermekte tereddüt etti.
Türkiye ile karşı karşıya gelemediği için değil. Bir milletin ve ordunun ilk işi doğru değerlendirmeyi yapmak "Eksileri ve artıları" karşılaştırmak ve bundan sonra "Savaşa değer mi, değmez mi" kararını vermektir.
Biz Ruslar için kesinlikle değmezdi.
Burada gerçek, bazı klavye savaşçılarının (Medya ve Sosyal Medyadaki köşe yazarlarını kastediyor) hayal dünyalarından kâğıda döktükleri teorilere hiç benzemiyor.
Evet, Rusya askeri gücüyle Türkiye'ye ve diğer birçok ülkeye çok zarar verebilir, belki tamamen yok da edebilir ama aynı zamanda Türkiye de bu savaşta burnumuzu ve bacağımızı kırma gücüne sahiptir. Böyle bir harekâtın sonucu bizi ekonomik, politik ve sosyal olarak da çok acıtabilir.
Türkiye'de 50 milyar doların üzerinde yatırımımız varken, finansal ve ticari işbirliğimiz karşılıklı hiç bitmeden artarken neden böyle bir savaşa girelim ki?.
Bu yüzden Putin bu yoldan gitmek yerine bazı, çoğu da çok hafif yaptırımlar uyguladı.
2016'daki askeri darbe girişiminin ardından Türkiye'deki gelgitler çok hızlı değişti ve her iki ülke de kendilerini yeniden aynı kampta geri buldular.
Şimdi Yunanistan-Türkiye savaş senaryosuna geri döndüğümüzde, yukarıda Türkiye ve Rusya hakkında açıkladığım duruma çok benziyor.
Yunanistan, Türkiye'nin, onunla savaşabilecek tek komşusudur. (İran'ın Türkiye'ye karşı böylesine modern bir savaş kabiliyeti yoktur.) Yunanistan bu savaşta Türkiye'nin burnunu ve bazı parmaklarını bile kırabilir. Türkiye'ye birkaç yıl boyunca çok zarar verebilir. Ama Türkiye eninde sonunda kendini toparlar.
Yunanistan, Türkiye'nin sadece 1/5'i kadar olmasına rağmen, on yıllardır kendisini uçtan uca silahlandırdı. Bu, Türk tarafını iki kez düşünmeye zorluyor ve bir yerde caydırıcı oluyor.
Ama aynı zamanda Yunanistan, bu yeteneklerine rağmen, 48 saatten fazla sürecek zorlu savaşta hayatta kalamayacağını da biliyor.
Yunanistan'ın "imhasını" kastetmiyorum, var olmaya devam edecekler.
2020/21 dünyasında ülkelerin diğerini tamamen istila etmek veya tamamen yok etmek istedikleri bir savaş doktrini yok.
Ancak Yunanistan'ın daha fazlasına ihtiyacı olacak.
Yunanistan'a kıyasla daha büyük bir nüfus, daha canlı ve daha çeşitli muazzam büyük bir ekonomi ile çok daha hızlı iyileşecek olan Türkiye'ye kıyasla iyileşmeleri 15-20 yıldan fazla sürecek. Yaralar Türkiye'de sadece belirli birkaç bölge ile sınırlı kalırken, Yunanistan'da yarasız yer sıfır olacak. Yani insanları yara alan coğrafi alandan alıp taşıyacağınız sağlam kalmış bir Yunan bölgesi olmayacak.
Yunanistan'ın iki deniz arasındaki dar bölgesel konumunun dezavantajı bu;
"Küçük bir alanda son derece sıkışıp kalmak." Dahası.. Savaş mümkün olduğu kadar uzun süre ayakta kalmak, rakibinden önce çökmemektir.
Yunanistan bir üretici ülke değil. Ama bu kadar küçük bir ülken, gerçekten ihtiyaç duyduğundan daha fazla bir cephane deposuna sahip.. Ne var ki, bunun yaklaşık yüzde 90'ı yabancı üreticilerden geliyor.
Bir F-16 uçuşu ve bir füze atışı 1 milyon dolar değerinde ve bir sonraki atışın hemen sipariş edilmesi gerekiyor.
Yabancı bir ülkeden, özellikle savaş ürünlerinden bir şeyler almanın ne kadar zaman aldığını ve bunun için paranın Yunanistan'da bulunmadığını biliyoruz.
Bu yüzden işte, Yunanistan, ekonomisini savaşsız sürdürmek için mücadele ediyor.
Öte yandan Türkiye, ürünlerinin yaklaşık yüzde 60-70'ini çok daha ucuz koşullarda kendi evinde üretiyor ve ayrıca tüm Yunan anakarasını ve adalarını vurabilecek çok sayıda füzeye sahip.
Elbette, bazılarını vatansever bataryalarınızla tutabilirsiniz, ancak tam teşekküllü bir savaştan bahsettiğimizde, o zaman Atina ve Selanik'e sadece uçakların ve füzelerin birkaçı değil, yüzlercesi yağacak.
Dünyadaki hiçbir savunma sistemi bunların hepsini tespit edip durduramaz.
İnsanların on yıllar boyunca uğruna çalıştığı her şey gerçekten, gerçekten yok olacak.
Artık 15. yüzyılda değiliz. Kahramanlık işe yaramıyor,. Neyin yapılabileceği ve neyin yapılamayacağı üzerine açık bir matematik var.
Pakistan, Hindistan'ın burnunu kırabilir.
Ancak 1971'deki gibi aptalca bir tam teşekküllü savaş fikrine karar verdiğinde, Bangladeş adında bir ülke yaratıldı ve binlerce asker Hindistan'ın eline geçti..
Hindistan da bugün her ne olursa olsun, Çin'e karşı iki hafta dayanabilir.
Ötesi intihar olur.
Aynı durum Türkiye için, Rusya veya ABD'ye karşıdır..
Bugün her iki ülke de böyle bir senaryoda neler olacağını biliyor ki Türkiye sınırlı alanlarda tırmanmaya ve Yunanistan'a meydan okumaya çalışıyor.
Yunanlılar da Türklere saldırmaya cesaret ettiklerinde, burnunu ve bacaklarını kırabileceklerini biliyorlar. Ama sonucu hesaba katarlarsa bunun intihar girişimi olacağını görürler..
İkinci Dünya Savaşı'ndan beri, "İhtiyaç duyulduğunda orada olacağına" söz veren hiçbir ülkenin yardıma gittiğini görmedim.
Yaptıkları tek şey, kendi amaçları için sizi köle yapana kadar durmadan borç vermek ve ülkenizi iflas ettirmek ve de süslü silahlarını satarak verdikleri parayı geri almaktır.
Bu nedenle, Türkler ve Yunanlılar, karşılıklı bu tür silahlı saldırılardan kaçınmalı, çocuklarının daha iyi bir geleceği için kendi sorunlarını biraz ödün vererek çözmenin bir yolunu bulmalılar ve bu süreçte tüm yabancıları dışarıda bırakmalılar.
Sloganı unutmayın..
Savaşma, seviş!.
***
BİDEN'IN AMERİKA'SINA İLK BAKIŞLAR..
"Trump'ın yaptığı her şeyi değiştireceğim" diyen Biden, Beyaz Saray'daki ilk imzalarında bu sözünü ilk plana aldı.
Kovid'den göçmenlere, yabancılara karşı alınmışlar dahil 17 Trump işlemini tersine çeviren imzaları attı.
Eski Başkan Trump'ın tüm gelenekleri yıkarak katılmadığı "Başkanlığa Başlangıç Töreni"ni CNN İnt'ten baştan sona izledim. Her bölümde, kendi en iyi habercileri yanında ünlü yorumcular kullanan kanal, her fırsatta Trump'ı iğneledi.
Hele Amerikan Ulusal Mezarlığı Arlington'daki Meçhul Asker Anıtı'na çelenk koyma saygı duruşu törenine eski başkanlar Clinton, Bush ve Obama eşleri ile katılır, 95 yaşında Jimmy Carter doktorları seyahat izni vermediği için özür dilerken, ayni saatlerde, yani Beyaz Saray'daki son anlarında küçük kızının nişanını yapan ve Meçhul Asker'e dahi gelmeyen Trump yerden yere vuruldu.
Trump gün boyu sadece "Yeni Başkan'a sağlık ve başarılar dilerim" diye bir açıklama yaptı o kadar.
Eski Başkan'ın bir talihsizliği, son haftasındaki tüm çabasına rağmen Georgia ve Ohio'daki boş senato koltuklarını da Demokratlar'a kaptırması oldu.
Böylece Senato'da çoğunluk da Cumhuriyetçilerden Biden'a geçti.
Oysa başkanlığının son ayında, Kongre kararıyla iki kez "Görevi kötüye kullanmak"la suçlanan ve hakkında dava açılan Trump'ın pazarlık yapacak elini güçlendirmek için bu çoğunluğa ihtiyacı vardı.
Buna rağmen Cumhuriyetçi Parti, Trump davasının Federal Başsavcısı McConnell'e "Trump mahkûm olursa bu karar geri tepebilir" haberi yolladı. Bunun anlamı "Kongre'de engellemeler koyarız" oluyor.
Trump, Biden'ın yemin töreni devam ederken Beyaz Saray'a veda etti ve etrafındakilere, İkinci Dünya Savaşı'nda Filipinler'den ayrılırken, Amerikan Pasifik Orduları Komutanı General MacArthur'un tarihe geçen sözlerini tekrar etti.
"Geri döneceğim.."
"Nasıl" dediler..
"Bir şekilde.." dedi..
***
TEBESSÜM
Ustabaşı Temel, inşaatta çalışan işçilere bir yer gösterdi ve "Buraya sekiz metre derinliğinde bir çukur açın" dedi. İşçiler kazma kürek daldılar. Çukuru açtılar ki, patron geldi. "Bir yanlışlık olmuş. Bu çukura ihtiyaç yok" dedi. İşçiler kazma kürek çıkardıkları toprakları tekrar çukura attılar. Ama kazdıkları yer dümdüz olmadı. Üzerinde bir tepecik oluştu.
İşçiler homurdana homurdana şantiye barakasına gittiler ve ustabaşı Temel'e durumu anlattılar.
Temel kafasını kaşıdı.. "Açıkçası üzülerek söylemem gerekirse yapabileceğiniz tek şey var. Tekrar oraya dönün ve daha derin bir çukur kazın.."
SEVDİĞİM LAFLAR
"Benden nefret edenlerden nefret edecek vaktim yok. Çünkü ben, bana değer verenleri sevmekle meşgulüm."
Gabriel Garcia Marquez