Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Önce Aşı’yı bir anlayalım...

Aylardan beri Frankfurt'ta korona hastalarını kurtarmak için savaşan doktor arkadaşım Erdoğan'dan (Karatay) dün yeni bir yazı geldi. Doktor, tüm dünyada olduğu gibi bizde de, bir yandan aşı yapılma hazırlıkları sürerken, bir yandan da şiddetlenen tartışmaları inceliyor..
Hemen herkesin anlayacağı dille yazılmış, bu yüzden de uzatılmış yazıyı ikiye böldüm.
"Aşıyı tartışmak için önce aşıyı anlamak lazım" diyor, ilk bölüm.. O bugün..
"Dünya aşıyı niye tartışıyor" bölümü ise yarın..

*

Hatırlarsanız, bundan birkaç ay önce Corona aşısından çok az bahsediliyordu. En son iki yazımda ben kısaca değinmiştim.
Şimdi ise gündem nerdeyse sadece aşı.
Aşılarla ilgili çok önemli gelişmeler var ve yakında yapılmaya başlayacak, ancak..
O zamana kadar bu virüs bulaşmaya, hatta öldürmeye ara mı verecek?
HAYIR!!
Bu zaman lütfen kurallara uyalım, M-H-M (Maske-Hijyen-Mesafe) olmazsa olmazımız olmaya devam etsin!
Bakınız, aylardır Corona bölümünde çalışan bir doktor olarak söylüyorum, lütfen kurallara uyalım, zorunlu olmadıkça evden çıkmayalım, yoğun bakım ünitelerindeki o insanların durumuna düşmeyelim.
Onlar bizim canımızı yeterince acıtıyor, bu sayı lütfen artmasın!

*

Şimdi gelelim aşı konusuna, bugün ayrıntılı olarak Corona aşısından bahsedeceğim.
Sosyal medyada oldukça fazla bilgi kirliliği var, bu nedenle iyi anlaşılır bir şekilde güncel durumu anlatmaya çalışacağım.
Savunma sistemimiz o kadar karmaşık ve güçlü bir yapıdır ki, vücuda giren herhangi bir yabancı maddeyi anında tanır ve vücuda zarar vermesini engellemek için gerekli önlemleri alır, sonuç olarak o yabancı maddeyi yok eder.
Savunma sisteminin çeşitli nedenlerle yeterli olmadığı veya giren yabancı maddenin çok güçlü olduğu durumlarda ise hastalık engellenemez ve sonuç ölüme kadar gidebilir.
On yıllardır tanıdığımız, başarılı bir şekilde kullandığımız aşılar bizi çeşitli hastalıklardan korur.
Benim prensibim!.. Bir hastalığa karşı aşı varsa, yapılmalı.
Klasik aşılarda çoğalma ve hastalık yapma ve gücü laboratuvar koşullarında yok edilmiş virüs, insan vücüduna verilir. Vücuda girer girmez savunma sistemimiz harekete geçer ve bu virüse karşı savaşacak antikor dediğimiz maddeleri oluşturur.
Artık vücut bu virüsün gerçeğiyle karşılaştığında savunma sistemi hazırdır. Antikorlar o virüsü, çoğalmasına hiç şans vermeden yok eder.

*

Güncel aşılarda tartışma konusu, aşıların normal koşullarda, yani geleneksel yöntemle yıllar sonra hazır hale gelmesi ve yeni aşıda ise bu sürenin çok kısa olmasının yanında, bambaşka bir aşı türünün önümüze çıkması.. Bu, mRNA aşısı. mRNA, nedir bu?
Öncelikle şunu söyleyeyim, RNA'lar (ribonükleikasit) vücudumuzdaki bütün hücrelerde bulunan, hem de çokça bulunan maddelerdir. Görevleri çeşitli olmakla birlikte hücre çekirdeğindeki bilgileri belli şifreler halinde başka yerlere taşıyarak yeni proteinler veya yararlı başka maddelerin üretilmesinde veya çoğaltılmasında rol oynar ki, bunların içinde antikorlar da vardır.
Çeşitli RNA türleri bulunur, ancak bizi ilgilendiren, gündem nedeniyle mRNA, yani mesajci RNA tipidir. mRNA, kendisine yüklenen şifreyi gerekli yere taşıyarak istenen proteinin üretilmesini sağlar.
Aşı ile ilk kez kamuoyu gündemine gelen mRNA teknolojisi, aslında üzerinde 10 yıldan fazla çalışılan bir yeni tedavi yöntemidir, yani Corona yüzünden hemen çabucak bulunmuş bir yöntem değildir .
Bu yöntemle tedavi üzerinde çalışan bilim insanlarının asıl amacı, şimdiye kadar hiçbir şekilde yenilemeyen hastalıklara karşı başarı kazanmak, normal koşullarda bildik yöntemlerle tedavi edilemeyen hastalıklara karşı ki, bunların başında kanser geliyor, mRNA yöntemiyle vücudun savunma sistemini özellikle o tümör hücrelerine karşı yükselterek kanseri yenmektir.
Vücudumuzun savunma sisteminin normal koşullarda vücuda giren her türlü yabancı maddeyi tanıyıp, hemen reaksiyon göstererek bu yabancıyı yok ettiğinden bahsetmiştim.
Peki bu yeni yöntemle vücuda aşı olarak verilecek mRNA da bir yabancı madde değil mi? Evet, öyle.
Bilim insanları o mRNA'nın savunma sistemi tarafından yok edilmesini önlemek için bir yöntem buldu.. mRNA molekülü yağ bir kapsülle kaplanarak savunma sisteminin onu yok etmesi engellendi.
İşte, bu aşının eksi 70, eksi 20 derecelerde depolanmak zorunda olmasının nedeni de tam bu. Yağ kapsül çok hassas olduğu için, korunması ancak bu çok düşük sıcaklıklarda mümkün oluyor.
Şimdi gelelim, en önemli konuya, bu yöntemle yapılan aşı vücutta ne yapıyor?
Mutlaka duymuşsunuzdur, Corona virüsü (SARS-CoV-2) insana bulaştıktan sonra yaşayabilmek, çoğalabilmek için hücrelere girmek zorunda.
Bunun yöntemi de, virüsün kendine ait bir proteiniyle (Spike-Protein), insan hücresinin yüzeyine tutunup hücre içine girmek.
Yeni yöntem aşıyla, virüsün işte bu insan hücresine tutunmasını sağlayan proteinin genetik kodu mRNA'ya yüklenip vücuda veriliyor. Vücut da hemen bu proteini oluşturuyor. Yani virüsün tamamı değil, sadece bir bölümü oluşturuluyor. Bunu, yani bu yabancı maddeyi gören savunma sistemimiz hemen onu yok etmek için gerekli işlere başlıyor ve antikor dediğimiz maddeleri oluşturuyor, tabii özellikle Corona'ya karşı.
Bu sayede gerçek Covid 19 virüsü (SARSCoV- 2) kapıldığında vücut savunma sistemi hazır bekliyor. Aşının yarattığı antikorlar, virüsü yok ederek hastalanmayı engelliyor.

***


...Ve benim grip aşım!..

Senelerdir her kasım ayında yaptırdığım grip aşımı bu yıl yaptıramadım.
Sebep..
Sağlık Bakanı açıkladı. Grip aşısı bu yıl eczanelere dağıtılmamış. Aşıyı devlet üstlenmiş. Nokta..
Peki ben aşıya nerden ve nasıl ulaşacağım?.
Yoksa devletin gelip kapımı çalmasını mı bekleyeceğim, orası belli değil..
Yazdım..
İki gün sonra Yasemin aradı.. Sağlık Bakanı beni arıyor ama ulaşamıyormuş. Numarasını verdi.
Dönmedim.
Sağlık Bakanı eleştiri yazan herkesi arıyor.
Onlar da oturup yazıyorlar..
"Bakan beni aradı. Bakın neler dedi?." Ben o tür gazeteci değilim bir. İkincisi, yazıyı devlet bana aşı ulaştırsın diye yazmadım.
O yazı "Ben, gazeteci Hıncal Uluç bile aşıyı nasıl yaptıracağını bilmiyorsa, Şemdinli köyündeki vatandaş nasıl bilecek" sorusu için yazıldı.
Hemen her gün ekranlarda konuşan ve gazetelere haber olan Bakan, bir konuşmasında da "Grip ve bu yıl korona yüzünden çok önem kazanan zatürre aşısına nasıl ulaşılacağını" açıklamalıydı.
Açıkladı mı?. Bilmiyorum. Görmedim, duymadım.
Bana da zahmet edilip bir mail atılmadı.
Sayın Bakanın bana değil, halka anlatması lazım.. Bu bir.
Bana bir diyeceği varsa, emir versin, birisi de zahmet etsin, ne diyecekse maille yollasınlar ki, ben de köşemde okurlarıma açıklayayım.

***


Süper Felaket Lig!..

Korona yüzünden evlere kapandık. Millet ekrana düştü. Öyle düştü ki, hayatında futbol maçı izlemeyenler bile bakar oldular..
Peki ama neye bakıyorlar?.
Genelde bir felakete.. Maçlar felaket..
Yayın felaket.. Sunucular da en felaket.. Yayıncı kuruluş ekranı renklendirmek için hiçbir şey yapmıyor.
Sadece işi mümkün olan en ucuza kapamaya çalışıyor..
Maçlar böyle rezil olunca da, aslında ben de kendi kendime "Bu rezil futbol eleştirilmeye değmez" diyorum..
Diyorum da, öyle esas şeyler yazılmıyor, öyle belli bir takımın hizmetinde sayfalar hazırlanıyor ki, "İki satır da olsa yaz" diyorum kendi kendime..
Geçen hafta Fener-Beşiktaş maçına genç bir hakem atandı. Devrimdi adeta.. Fener kaybedince bizim Fenerli basın genç hakemi de, onu atayanları da yerden yere vurdu. MHK Başkanı Serdar Tatlı mesajı aldı. Bu hafta başta Fener, tüm büyüklerin maçlarına kaşarları atadı. Galatasaray'a ise "Genç" verdi. O genç hakem, Fener-Beşiktaş maçındakinden iki misli fazla hata yapmasına rağmen bu defa göklere çıkarıldı ve tüm hakemlere bir mesaj daha verildi..
"Fener'i kayırmazsanız bitersiniz!."

*

Galatasaray, beklediğimden çok kötü oynayan Hatay'ı 3-0 yenerek bir kere daha, sezonun en iyi maçını oynadı.
Bu defa göz de doldurdu. Fatih Hocam, büyük mutluluk içinde söyleyeyim, gerek sahaya çıkan 11 seçiminde, gerekse oyun taktiğinde ona da, Galatasaray'a da zarar veren inadından vazgeçmiş..
Sahaya hak edenleri çıkarıyor. Bu en önemlisi.. Kadrodaki herkesi kazanmanın yolu rekabet kapısını ardına kadar açan "Adil seçim" ilkesini uyguladığını göstermek. O zaman kimse "Bu takımda benim ölüm oynar" diyemez.
Kimse de "Ağzımla kuş tutsam takıma giremem nasılsa" tembelliğine kapılmaz.
İkincisi, top rakipte iken santra gerisine çekilip beklemek, top kapıldığında garantili pas uğruna, iki stoper, kaleci üçgeninde bitmez tükenmez top çevirmek bitmiş. Hücumda pres, top kapılınca hızlı hücum yapılmaya, kanatlardan ikili akınlar geliştirilmeye başlanmış.
En önemlisi.. Gazetelerden öğrendim.
Takım 3-0 galipken, yani artık sorumluluk baskısı altında olmadan, ağabeyleri ile oynama fırsatı verilen gençleri Fatih Hocam bizzat bulmuş, "İlle isterim" demiş, kadroya almış.
O Kerem Aktürkoğlu nedir, öyle?.
O nasıl topu kapar kapmaz ileri çıkmadır?.
Hızına kimse yetişemedi, santradan fırlayınca.. 18'e girerken Ömer'le verkaç yaptı ve golünü de attı.
Feghouli bence sahanın en iyisiydi.
Belhanda olmayınca, ille onunla ikili oynama saplantısından kurtuluyor ve takımla, takım için oynamaya başlıyor demek ki..
Üç Emre'den en küçükleri çok çok iyi.. Ağabey Emreler daha çok gayret sarfetmeliler.. Alanya ve Sivas'taki oyunlarından çok gerideler.
Galatasaray'ın bir büyük zaafı da, savunmadan ileri top çıkaran tek futbolcu Marcao.. Ötekiler de gerek topla çıkma, gerek topu çıkarmada Marcao'yu örnek almalı.
En büyük eleştirim Taylan'la Ömer'e.. İkisi de çok sevdiğim, çok beğendiğim oyunculardı. Şimdi nerdeyse görmeye tahammül edemiyorum.
Çünkü futbolu topla değil, hakemle oynuyorlar. En büyük çabaları hakemi kandırıp rakibe kart göstertmek.
Gol değil, penaltı istiyorlar ki, rakip bir de kırmızı görsün. Durmadan yüzünü tutup kendini yere atmalar..
Genç hakem yemedi tabii.. Alkış.. Ama Ömer'e de, Taylan'a da hakem kandırmadan sarı çıkarsaydı bir de kutlama telgrafı çekerdim.
Fatih Hoca futbolcularını "Böyle pisliklere tenezzül etmeyin" diye uyarır mı acaba?.

***


TEBESSÜM
Yemek sınıfında, Ayşe Hoca, mükemmel bir sosun sırlarını anlatıyordu. "Şimdi hazırladığınız bu sosu hafif ateşe koyun ve karıştırmaya başlayın. Ama ille tahta kaşık kullanmayı sakın unutmayın" dedi. Öğrencilerden Canan, kasede hazırladıklarını tavaya dökerken "Tahta kaşıkla karıştırmanın fiziksel bir sırrı olmalı. Tahta kaşık, çelik kaşık kadar ısınmıyor tamam da bu sosa nasıl etki ediyor" diye düşündü. Hocasının yanına gitti.
"Niye ille de tahta kaşık, Ayşe Hocam" dedi. "Burada oturup sizi beklerken, 50 metal kaşığın 50 metal tavaya çarpıp durmasının gürültüsünü dinledin mi sen hiç?"

SEVDİĞİM LAFLAR
Cehalet ölümdür. Bilim ise diriliş!..
Şeyhül Ekber İbnü'l Arabi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA