Dün "Değerli Konut Vergisi Hukuktur" diye yazmış ve bu verginin, ülkemizdeki Emlak Vergisi uygulamasının yarattığı haksızlığı bir nebze de olsa düzelteceğini ve adalet sağlayacağını anlatmıştım. Ne var ki, yazının son bölümünü, gazetemizin bilgisayar sistemi nasıl olmuşsa yok etmiş. Benim bilgisayarımda duruyordu, ama bu sabah (dün) geldiğimde gazetede yoktu.
Bu son bölümde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yasayı bir kez daha inceleme kararı sonrası vardı. İşte, bugün yaptığım bazı eklemelerle, o bölüm..
***
Değerli Konut Vergisi (DKV) Yasası'nda bazı hatalı yerler olabilir..
Düzeltilebilir. Düzeltilmeli de.. Ayrıntılara girmek istemiyorum. O Vergi hukukçuların işi.
Ama DKV ile birlikte mevcut Emlak Vergisi Kanunu da ele alınmalı, o da düzeltilmeli...
Ayni yerde, ayni biçim evde oturanlar, keyfi beyanlarına göre farklı değil, evlerinin gerçek ve rayiç değerine göre eşit vergi ödemeli mesela..
Adalet budur. Adil olmak budur.
Değerli Konut Vergisi'ni nasıl Tapu Dairesi belirliyorsa, Emlak Vergisi'ni de ayni daire belirlemeli.
Beyanla vergi adil olmuyor çünkü..
Çünkü bu ülkede vergide yalan beyanın cezası yok. Amerika'da vergide yalan söyle, asmaktan beter ederler adamı... Dünyanın en ünlü gangsteri Al Capone bile, öldürdüğü onlarca adamdan değil, yalan vergi beyanından yakalandı, içeri atıldı... Bizde yalan söylemek, ödül oluyor, resmen, alenen..
Bakın her yıl vergi listelerine..
Bir ara, iş yerlerinde ödediğin verginin belgesini okunur yerde duvara asmak mecburiydi. Onu bile kaldırdık.
Utanması zaten olmayan adamlar utanmasınlar diye zahir..
Milyarlık teknesi olan adamların ödediği vergiye bakan var mı bu vergi cenneti ülkede?. Elin Afrikalısı, Amerikalısı, niye bize koşuyor, futbol oynamak için?.
Adımız çıkmış, "Türkiye vergi cenneti" de ondan.. Bazılarına o bile yetmiyor da şirketlerini Cayman Adaları'nda kuruyor, yatlarına Panama bayrağı çekiyor, paralarını İsviçre bankalarında saklıyorlar. Onları bile takip etmiyoruz.
Vergi müfettişleri bizde kimseye asla "Bu ne yaşam, bu ne gelir beyanı" demedi, bugüne dek.. Hiç kimseye..
Sevgili Mehmet Barlas, 5 milyon liranın üstünde değeri olan lüks evlerde oturanlar, bir zahmet yaşadıkları lüksün minnacık bedelini ödeyecekler.
Ödemeliler de..
Hukuk, adalet de bunu gerektiriyor.
Hukuksuz olan, bütün yasaların ruhu "Vicdan Anayasası"na aykırı olan, asıl "Adaletsiz" olan, bugünkü uygulama...
Daha Alkent'te hiç kimseye "Evin vergiye tabii" denmemiş, hiç kimseye ödeyeceği vergi henüz tebliğ bile edilmemişken, telaşa düşüp daha olup olmadığı dahi bilinmeyen vergiye itiraz için ofis açıp avukat tutan ve biz site sakinlerinden vekâlet isteyen site yönetimimizin aculluğu her şeyi açıkça göstermiyor mu?.
Sayın Başkan Erdoğan,
Hataları düzeltme çağrınızı adil buluyor ve saygı ile karşılıyorum. Ama lütfen "Bu vergi geri alınsın" diyenlere kulak asmayın.
Bu vergiyi severek ödeyecek "Değerli Konut Sahibi" bir mükellef olarak dileğim budur.
***
Ömürsün, Ömür!..
Sevgili Ömür (Gedik) hayvanseverlikte akıl almaz bir aşamaya geldi. Sözlük hazırlıyormuş. Hayvanları aşağılayan deyim ve atasözlerimizi değiştirecekmiş..
Mesela..
"kuş beyinli" değil.. "bezelye beyinli"
"keçi inadı" değil.. "aptal inadı..."
Yahu Ömür, bunlar binde bir kullanılır.. Şu her gün kullandığımız, hele komedi filmlerinde yüzlerce defa geçen (Selamlar olsun, Kemal Sunal) "Eşoğlueşek" lafına bir karşılık bulsana, mesela!.
Gerçi, Eşoğlueşek deyince, insana değil, hayvana hakaret ediyoruz aslında ya, sence..
***
Bir harika İstanbul ki, yaşadığımız!.
Yani en tepemizden başlayan kutuplaşmayı, bu kutuplaşma içinde inatlaşmayı, onu da karşılıklı sövmeye indirgemeyi bir kenara atıp etrafımıza baksak, ne güzellikler görürüz..
Gösteririz de..
Hele de İstanbul'da.. Bu kentte kutuplaşmanın iki yanı da iktidar.. Biri genelde iktidar, öteki yerelde.. İki kutup da bu güzellikleri anlatıp, yeni yıla girerken bize biraz keyif, biraz umut, biraz neşe vereceklerine, ha bire karşıya sövüp, sinirleri geriyorlar.. Medya da yangına körükle gidiyor.
Yani magazinde, kültürde, sanatta bile taraf olduk, görüyorsunuz..
Bir sanatçı önce damgalanıyor.. Sonra o damgaya göre, bir taraf göklere çıkarırken, öte taraf yerin dibine sokuyor..
Oysa İstanbul yaşıyor, dostlarım!.. Harika yaşıyor..
Kaç defa Kadıköy'e gittim son haftalarda.. Daracık sokaklar arasında, eski evler.. Yani C/D ekonomik sınıfı mahalleler burası.. Ama o mahalle aralarında saat 12'lere, gece yarısı 12'lere doğru, Allah da yardım etmiş, havalar iyi ya.. Herkes sokaklarda.. Tonla kahve, kafe, fast food'cu, biracı, aklınıza ne gelirse.. Boş masa değil, sandalye yok.. Herkes sokakta.. Hem de gece yarısı..
Peki, nerde o iflas etmiş ekonominin görüntüsü..
Mesela, benim gazetem o sokakları dolaşsa, tek kelime siyasi laf etmeden, en güzel siyasi mesajı verir, yığınla görüntü ve yerinden yapılmış röportajlarla..
Onları yapma, İmamoğlu'na söv.. Olacak şey mi?.
Hep söylüyorum.. İstanbul 2010 yılında Avrupa Kültür Merkezi ilan edildiğinden beri gerçek Dünya Kültür Merkezi oldu..
Devlet.. Yerel Yönetim.. Özel.. Herkese, her keseye ve her keyfe uygun etkinliklerle dolu..
İşte geçen haftamdan üç seçki..
***
İlki, Vedat Sakman'ın Kadıköy'deki mahalle arasında sıcacık gece kulübü.. Vedat'ı çok severim.***
İkincisi, gene karşıda.. Bu defa, yeni Kadıköy, Ataşehir'de..***
Üçüncüsü bu defa İş Sanat!.***
***
Şimdi bunlar yazılmaz mı, anlatılmaz mı, magazinci dostlar!.
Antalya'da kaç satıyor bu gazete, İstanbul'da kaç?.
Antalya Şehir Tiyatrosu'na takıp, telefonla tek yanlı haber yazacağımıza, İstanbul gecelerine akıp, halkın, hem de orta sınıf halkın, nasıl keyifli, nasıl neşeli yaşadığını, fotoğraflarla anlatıp "Bu mu batan Türkiye?" desek, daha çok okunmaz, daha çok satmaz mıyız?.
Önce huzur.. Sonra umut!.
Bu millet kutuplaşmadan bıktı, usandı..
Herkes kucaklaşmak, herkes yarına, yarınlara, 2020'ye, 20'li yıllara "umutla" bakmak istiyor..
Duyun bunu artık!. Ve de dolaşın, zahmet olmazsa.. Dolaşın, görün de, artık "güzellikleri" yazın.. İçinde yaşadığımız güzellikleri..
Parti, marti demeden paylaştığımız güzellikleri!.
***
TRT Müzik'te müstehcen klip!..
Şaka falan değil, alenen, resmen müstehcen görüntüler yayınlandı. Her sabah salona geçtiğimde, TRT Müzik kanalını açarım ya. Gene açtım, dün sabah, Ercan'la Caner'i beklerken.. O saatte Günaydın programı var hani.. Önce bir kentten enfes görüntüler.. Sonra o kentin sokağındaki birisine mikrofon uzatılıyor. O da "Sıradaki" şarkıyı istiyor ya.. Günlerdir, sırayla ayni şehirler, ayni görüntülerle çıkmaya başladı karşımıza.. Erzincan, Erzurum, Eskişehir.. Yani bir şeye "İyi" demeye gelmiyor, hemen nazar değiyor..
Baktım, Oğuz Aksaç.. Çok şirin bir türkücümüz.
Yanında bir kadın sanatçı var.
Onun adını yazma gereği duymadılar, bilmiyorum..
Ama bakın ne oldu?
Bu ikisi düet yaparken önce el ele tutuştular. Yetmedi sonra birbirlerine sarılıp öyle söylediler türküyü..
Aynen öyle..
"Eeee!.. Ne var bunda" diyorsanız demeyin.. Çünkü el ele tutuşmak, hele sarılmak ayıp. Türk Ceza Kanunu'nda yazan "Umumi Ahlak" adlı lastikli lafa aykırı..
Yani müstehcen..
Müs-teh-cen!.
Ben demiyorum ha.. Diyen Yüce Yargıtay.. Bu ülkenin en büyük, en yüksek mahkemesi..
İş yerinde birbirlerini sarılarak kutlayan biri kadın biri erkek iki çalışanını tazminatsız kovan patronu Yüce Yargıtay haklı buldu.
Yani "Sarılma"nın Türk Ceza Kanunu'ndaki "Umumi Ahlak" tarifi içine girdiğine, yani "Müstehcen" bir eylem olduğuna karar verdi. Verdi ki, tazminatsız kovan patronu haklı buldu.
Ülkemde de kimsenin "Gık"ı çıkmadı..
O zaman da bana TRT'nin yaptığı müstehcen yayını duyurmak ve gereğini yapmasını TRT Genel Müdürü'nden istemek düştü.
Ben yazıp bırakanlardan olmadım hiç.
Yüce Yargıtay bu sarılma konusunda bir açıklama yapana dek, dikkatimi çeken her "sarılma" olayını yazmaya devam edeceğim..
***
Sevdiğim Laflar
Açıklamalarla vaktini harcama, insanlar sadece duymak istediklerini duyarlar." Paulo Coelho (Teşekkürler Venüs)
Tebessüm
- Neden film montajcısı olmaya karar verdiniz?..
- Yani!. Uzun hikâyeyi kısa anlatmam gerekirse..