"O salıncaklar kaldırıldı!..
Sabah gazetemin arka kapağında bu başlığı okuyunca, içimi bir hafif hüzün kapladı..
Van'daki çocukluğumu hatırladığım için..
Çaldıran'a geldiğimizde üç yaşındaydım. Orası hayal meyal..
Ama beş yaşında başlayan Van hatıralarım içinde ikisi çok önde gelir..
Van Depremi günleri.. Ve de Yayla Günleri..
İkisi de biz çocuklar için "Oyun" demekti de ondan..
Deprem ve oyun!.
Aynen öyle.. Tarihin en büyük depremlerinden birini yaşamıştı Van. Taş üstünde taş kalmamıştı.
Kış günü tüm Van, mahruti çadırlara çıkmıştı. O facia günleri biz çocuklarda hiç ama hiç travma yaratmadan geçti. Çünkü askeriye devasa bir çadır kurmuş ve çocuklara oyun salonu gibi vermişti.
Okul da yok.. Ağbimler dahil, sabahtan akşama o koca çadırın altında toplanır, oyunlar oynar, neşelenir, coşardık.
Bir faciayı şölene çevirmişti biz çocuklar için, zamanın büyükleri..
Gazetecilik hayatım boyunca, yaşadığım her depremde bunu yazdım..
"Aman çocuklara oyun yerleri bulun.
Oynarlarsa, ruhları sağlam kalır!." Yayla günlerini güzel yapan da "Oyun"du.
Yaz gelince, hafta sonları yaylaya giderdik, tüm asker ve memur aileleri..
Genelde Tendürük Dağı'na.. Püfür püfür yayla havasında, kuzular çevrilir, örtüler yayılır, şarkılar, türkülerle yemekler yenirken, biz çocuklar bayram yapardık.
Çünkü Yayla bütün çocukların bir araya gelmesi, oynaması demekti.
Bugünün çocuklarını yalnızlaştıran lanet cep telefonları ve tabletlerin tersine, "Yayla" sosyalleşme, bir araya gelme, bir arada oyunlar yaratma demekti.
Becerenler top oynarlardı genelde.. Biz daha ufakların eğlencesi ise, askerlerin hemen oracıkta kurdukları salıncaklardı.
O salıncaklarla ne ama ne oyunlar icat ederdik..
Tadı öyle damağımızda kalırdı ki, babam "Çocuklar bu pazar yaylaya gidiyoruz" dedi mi, evde bir bayram havası eserdi.
"O salıncaklar kaldırıldı" başlığı 75 yıl sonra niye içime hüzün çöktürdü anladınız değil mi?.
Yayla, hele Karadeniz'de nasıl müthiş bir olaydır, Sevgili Sunay, bizi, o unutulmaz Yaşamdan Dakikalar (Ah Nebil ah!..) ekibini Maçka'ya götürdüğünde yaşamış, bayılmış, ölmüş, dönüşte iki stent takılacak kalbimle, 120 kişilik horonun arasına katılmış, iki saat boyu topuk tepmiştim..
Horon tamam.. Peki ama ya çocuklar?.
Onların oyunları ayrı.. Top oynamak..
Trabzonlu çocuk top oynamaz mı?. Ve de daha küçükler için salıncak tabii.. Hemen oracıkta kurulan derme çatma salıncaklar..
En ünlü yaylamız Rize Ayder.. Ünlendiren de balı tabii. Ün olunca, en turist çekeni da o..
Turist demek, o turiste günlük hizmet verecek kafeler, büfeler demek.. Çocuklar için oyun alanları demek.. Onları işletenler ve bu işletmelerde çalışanlar için de iş imkanı.. Yaz boyu çalış, kış boyu aile doysun.
Büfelerin etrafına salıncaklar kurmuşlar.. Hani kasabalarda bayram yerlerinde kurulur.. Kale direği gibi demirlere asılır salıncaklar..
Aslen Rizeli Cumhurbaşkanımız da Ayder'i ziyaret ettiğinde yaz başında "Acayip şeyler" demiş, salıncaklar için..
Rize Valiliği de anında durumdan vazife çıkarmış.
Kaymakam nezaretinde o salıncakların hepsi teker teker söktürülmüş..
İşlerini kaybedenler, yapacak başka şeyler bulur elbet.. Ama çocuklar.. Yayla onlar için bir araya gelmek, yayla onlar için oyun, yayla onlar için birlikte eğlenmek demek olan çocuklar.. Biri oturacak, öteki sallayacak.. Sonra yer değişecekler..
Koşacak, coşacak, terleyecekler..
Cumhurbaşkanımız sözünü esirgemeyen birisi..
Neler söyledi bugüne dek.. Hepsi yapıldı mı?.
Ben söyleyeyim.. Haliç sırtlarına TRT'nin lüzumsuz binası ve Belediyenin kat oto parkının olduğu dünya hazinesi yerinde, Bilbao'nun kaderini değiştiren bir Frank Gehry müzesi yapılması için talimat verdi mesela, başbakanken, emrindeki TRT Genel Müdürü'ne ve AK Partili Belediye Başkanı Kadir Topbaş'a..
Gehry'nin "Veda Eseri" olacak, dünya oraya koşacaktı.
Yapmadılar.
Ankara'nın Cumhuriyet simgelerinden tarihi anıt binası Cebeci'deki Devlet Konservatuarı binası, Mamak Belediyesi'nin günlük işlerine bakan bir leş olmuştu. O zaman Başkan Erdoğan Belediye Başkanı Melih Gökçek'e ve Kültür Bakanı'na talimat verdi.
"Burayı müze yapın" dedi.
Seneler geçti..
Melih gitti, CHP'li Mansur Yavaş geldi. Orası hâlâ Mamak Belediyesi leşi.
Başkan Erdoğan Zeytinburnu'ndaki kulelerin, İstanbul'un tarihi, simgesel, Unesco Anıtı siluetini bozduğunu söyledi.
Yıkmaktan vazgeçtik, hiç değilse tepeden bir kaç kat kesildi mi?.
Park Otel'in ya da Ritz'in, o muhteşem Gök Kafes'in 35 metresi, tüm mimari estetiğinin sıfırlanması, Osmanlı ile çağdaşı birleştiren eserin, bugünkü ucubeye çevrilmesi pahasına hem de yıktırılırken..
Orda siluet, miluet sorunu da yoktu üstelik..
Ayder başta, Karadeniz yaylalarında binalaşma, betonlaşma cinayetlerinin fotoğrafları gazetelerden, haber filmleri ekranlardan eksilmiyor..
O tümü kaçak yapılar yerli yerinde duruyor. Onlara dokunmak zor..
Ama salıncakları yıkmak kolay..
Üflesen tamam!.
Üflediler..
Çocukları, benim çocukluğumu yıktılar..