Birikmiş o kadar çok konu var ki?. Sağ olsun ülkemde de konu hiç ama hiç bitmiyor.. Derim ya hep "Her gün tonla yazıyorsun, bu kadar konuyu nasıl buluyorsun" diyorlar hep.. Siz bir de yazamadıklarımı bilseniz..
Bir konu denizinde yüzüyoruz.. Bugün hafta sonu.. Okuması da kolay olur diye, mümkün olduğunca kısa yazmaya çalışacağım, derlediklerimi..
***
İlk notum, telefonuma düşen mesajdan..
Dün yazmış ve RTÜK yeni üyesi
Faruk Bildirici dostuma çağrı yapmıştım.. "
Şu ana haber bülteni sunucularının bizi resmen ve alenen aldatmalarına, milyonla insanı 'eşşek' yerine koymalarına bir çare bul" demiştim. Hani o "
Devam edicez" diye reklam arası verip, 15 dakika beklettikten sonra "
Bu gecelik bu kadar" diyen yalancıları anlatmıştım.
Sabah telefonuma mesaj düştü Faruk'tan..
"
Teşekkürler Hıncal Ağabey.. Şimdilik mühimmat yükleme dönemindeyim. Emin ol uzun sürmeyecek bu dönem.."
Yahu on senelerdir, eşekleniyoruz. Bizden uzun eşek kalmadı, oynamak için. Az biraz daha bekleriz..
İmamoğlu dostum gibi, sen de tatile çıkma da..
***
Sami Türkay aradı. "
Günay ağbi hiç huzur evine çıkmadı"
diye.. Ben de inanmamıştım
zaten.. İnternet yalanlarından
haber yapan o kadar çok gazete
var ki.. Bu yüzden sormadım bile
Günay'a, üzmemek için "
Nedir bu haber" diye..
Ama yaş 80.. Zaman zaman unutkanlık oluyor..
La Maison'dan sonra, ayni cadde üzerindeki Çırağan Hotel Restoran'a taşınmıştı Günay. "
Burada harika bir Boğaz manzaralı teras ve alaturka müzik var" diye beni de çağırmıştı
da gitmiştim.. Kapının üzerinde
Beşiktaş arması ve kartalı görünce
şaşırmıştım. Günay
hasta cim bomlu çünkü..
Meğer otelin sahibi Beşiktaşlı Burhan Tanış sahiplenmiş Günay'a..
"
Ben ölürsem de burada yaşayacak" diye vasiyet
bile etmiş. Vefaya bakar
mısınız?.
O terasta ne güzel alaturka gecelerimiz olmuştu.
Sami "
Günay son gününe kadar orada kaldı. Burhan Bey'in kızı Sevil ve damadı Hakan ona sahiplendiler"
dedi.
İnsanlık ölmemiş yani.. Ne güzel değil mi?.
***
Yüksel Aytuğ kardeşim, atv'nin yeni yarışması (Hani o eski BBC uyarlaması) "
En zayıf halka"yı izlemeye tahammül etmiş. İnsanların nasıl en basit şeyleri bilemediklerini anlatırken örnek vermiş.
"
Fagot, flüt, trambon ne tür müzik aletidir"
sorusuna, "
Gafil"
yarışmacı "
Yaylı"
diye yanıt vermiş.
Onu anlatıyor Yüksel ama, parantez açıp "
Nefesli olacak tabii" demekten de geri kalmıyor.. Korkuyor çünkü..
Ya okuyanlar da bilmezse?.
Bu "
yarışma" rezilliğini ayrı konu yapmak gerek aslında.. Hiçbir şey bilmeyen ama üç kuruş için birbirine kazık atan insanları toplayıp, niye onlara ödül diye üç beş bin lira dağıtan televizyonları da teşhir etmemiz gerek..
Aklı başında olan bu yarışmalara gitmez. Gidenler,
bin liraya bile eyvallah edenler.. Ama seyredenler, bütün milleti böyle sanıyor.
***
Mevlüt Tezel kardeşim "
Her sınıfa iki gazete" diyor.
Bir ilkokula gazeteciliği anlatmak için davet edilince yanına altı yedi gazete almış. Bakmış ki, çocukların çoğu hayatında ilk defa gazete görüyor. Dehşete düşmüş, yazıyor..
"
Çocukken bizim sınıfa her gün bir öğrenci iki gazete getirirdi!."
Ama o zaman "
Gazete" vardı
Mevlüt..
Ga- ze- te!.
Bugün hepsi birbirinin ayni, ayni ajanslardan gelen ayni haber, ayni fotoğraf, hatta ayni hatalarla, ama ayrı imzalarla yayınlayan "
Mevkute"ler değil..
Mevlüt hem de nasıl farkında..
"
Aslında her küçük adım tiraj olarak geri dönebilir. Yeter ki, yazılı basın üzerindeki ölü toprağını kaldırmak için harekete geçsin.."
***
Sibel Tüzün, 20 yıl öncesi bir gurup arkadaşımla yapmaktan gurur duyduğum
Tele- Pazar ekibindendi. Sporcu ve şarkıcı olduğu için, hem spor röportajları yapar, hem de programa şarkılarıyla renk verirdi. Herkesin sevgilisi harika bir insandı.
Son günlerde, gündeme girdi.. Eski kocası ve de çocuğunun babası
Sibel için nasıl aşağılık laflar etmiş, inanmazsınız..
Yahu kadından nefret edebilirsin. Ama o nefreti kusmadan çocuğunu, öz çocuğunu düşünmez misin?.
Sibel hemen dava açtı tabii. Adam öyle çirkin, öyle iğrenç saldırmış ki, herkes Sibel'in yanında..
Sibel "
Bu davayı sadece kendi onurum değil, çocuklarımın da onurunu düşünerek açtım" diyor.
Ben de yanındayım Sibel.. Biz de yanındayız..
Tiraj için, reyting için, gündeme gelmek, adından söz ettirmek için insanların "
Irzına tecavüz eden" bu tiplerle topyekun savaşmalıyız çünkü..
Evet "
Irza tecavüz" dedim..
Bu tecavüz sadece cinsel organla değil, "
Dil" ile yapılır çünkü..
Atalarımızın dediği gibi..
"
Bıçak yarası geçer. Dil yarası geçmez.."
O masum çocukları, o geçmez
yaralarla büyütmeye kimin hakkı var?.
***
Koyu Beşiktaşlıydı. Bu yüzden "
Beşiktaş Lisesi" diye bilinen
Kabataş'ı seçti. Sınava girdi.. İyi gitmişti.
Ertesi gün yüzerken kalbi durdu. Kurtarılamadı.
12 gün sonra, sınav sonuçları açıklandı.
Kabataş Lisesi'ni kazanmıştı.
Hatay, Dörtyol'da yaşayan
Yılmaz Bahadır Amaç'ın 15 yıllık öyküsü bu..
Ama öyle muhteşem bir jest geldi ki ardından, adı artık sonsuza dek yaşayacak.
Kabataş Erkek Liseliler Derneği "
Yılmaz Bahadır Amaç" adıyla bir fon kurdu. Bu fonla ihtiyaç sahibi gençler, Kabataş Lisesi'nde burslu yatılı, eskilerin deyimiyle "
Leyli, meccani" okuyacaklar..
Ne güzel değil mi?.
"
Kabataşlıyım" diyene ne güzel değil mi?.
***
Van Gölünün ortasındaki
Akdamar Adası'nı 2008 yılında ben bu köşede uzun uzun yazmış anlatmıştım.
Yaşamdan Dakikalar ekibini
Van 100. Yıl Üniversitesi konuşmacı olarak davet etmiş, yöreyi de gezdirmişlerdi.
Akdamar Adası'na bizi
Eylem Güzel Hocam götürdü. Konunun
uzmanı. Oradaki tarihi
Akdamar Ermeni Kilisesi'nin tarihini ve Ada'nın "Ah Tamar" adından
dönüşüp Akdamar olmasının efsanesini
de anlattı. Onu yazdım günlerce..
Kilise restore edilince, bu defa 2011 yılında "
İbadete açılması" için yazdım. Çan Kulesi'nin tepesine de "
Haç konulması"nı istedim.
Zamanın
Kültür, Turizm Bakanlığı bürokrasisi karşı çıktı. Ama süreci kazandık.
Akdamar Kilisesi'nde törenle ayinler de yapıldı.
Bunları niye yazdım.. Aşağıdaki haberi ben de sizin gibi gazetelerde okudum da, ondan..
"
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, Türkiye'nin tarih ve kültür mirasını hem ülke genelinde hem de yurt dışında tanıtmak adına yürüttüğü kültürel farkındalık projelerinin ilkinde
Van Gölü'ndeki tarihî
Akdamar Kutsal Haç Kilisesi'ne dikkat çekmeyi hedefliyor. Tarihi yaklaşık 1000 yıl geriye uzanan, dış duvarlarında figürlü taş kabartmaların yer aldığı tarihî Akdamar Kutsal Haç Kilisesi, Van Gölü üzerindeki Akdamar Adası'nda konumlanıyor.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, kilisenin sanat ve kültür tarihine ışık tutmasının yanı sıra inanç anlayışının da kamuoyunda doğru anlaşılması ve bilinirliğinin artırılması hedefiyle fotoğrafçı
İzzet Keribar'la bir araya geldi. Keribar, Van Gölü üzerindeki Akdamar Adası'nda 4 gün boyunca kiliseyi farklı perspektif ve açılardan fotoğrafladı. "İzzet Keribar'ın Gözünden Akdamar" adını taşıyan sergide yer alan fotoğraflar ise Topkapı Sarayı Müzesi'ndeki Aya İrini Kilisesi'nde düzenlenen bir açılışla sanatseverlerin karşısına çıktı."
Haber bu..
Ve ben, bu haberi gazetelerden duyuyor, okuyorum. Üstelik o İletişim Dairesi'nin başkanı SABAH gazetesinde birlikte yazdığımız meslekdaşım
Fahrettin Altun iken..
Siz olsanız, alınmaz mıydınız?.
Siz benim yerimde olsanız,
bir telefon, olmadı bir sms beklemez miydiniz?.
Aya İrini'ye gidip o sergiyi gezecek, size de anlatacağım.
Çünkü ben, "
Gavura kızıp oruç yiyenlerden" olmadım hiç..