Cem dediğim Cem Hakko, sevgili dostum Bay Vitali'nin yani Vakko'yu kuran adamın, babasından sonra işi devralan oğlu..
Esmod da, Cem'in Türkiye'de şubesini açtığı Paris merkezli Uluslararası Moda Okulu..
1960 lı yıllarda Ankara'da yerel gazetelerde, 70'lerde de Yankı'da izlemeye ve yazmaya başladım moda defilelerini.. O zamanlar marka firmalar durmadan defile yaparlardı. Genelde Fransız usulü, podyumda yürüyüş..
Sonra Vakko bir defile yaptı.. Defile değil şov..
Koreografiyi Oğuz Aral yapmıştı. Bildiniz, o ünlü karikatürist ama 10 parmağında 10 marifet Oğuz Aral.. Sunan, hala sunucular kralı, Halit Ağabeyim.. Halit Kıvanç.. Sahne ve ses düzenini yapan.. Bilmiyorsanız aklınıza gelmez.
Yıllar sonra muhteşem bir İstanbul yaratan, bu İstanbul'a harika liseler ve bir de üniversite kazandıran, asker arkadaşım Bedrettin Dalan..
Abartmıyorum, Türkiye bir daha benzerini görmedi o Vakko Şov'un..
Son yıllarda defileler de, azaldı, azaldı adeta bitti.
Bu yüzden, gene dost, gene kardeş Berna Sağlam arayınca "Esmod Mezuniyet Şovu var" deyince, koştum..
Karşı tarafta Emaar Square diye bir alışveriş merkezindeymiş.. Adını ilk defa duyuyorum. Gittim ve inanamadım..
Girerken, Fransa'nın en ünlü büyük mağazası Galeri Lafayette.. Karşısında Louis Vitton..
Hemen orda İstanbul'daki en büyük Vakko..
Yani o emsalsiz İstinye Parkımızın, Anadolu'dakisi.. Markalara bakarsanız, Paris'teyiz.
Ortadaki alana bir defile çadırı kurmuşlar..
Sırayla, birinci, ikinci ve son sınıf öğrencilerinin tasarımlarını izledik podyumda..
Esmod, 500'e yakın öğrencisi olan bir moda okulu.. 15 ülkeden 130 da yabancı öğrencisi var..
Cem, yanında oturan Bayan Christin'i tanıştırdı. Esmod Genel Müdürü.. 15 ülkede okulları varmış.. "En iyisi, en başarılısı Türkiye'de" dedi.
Cem'i çocukluğundan tanırım. Bir şeyi tuttu mu koparır..
Gençler için Vakko demek olan Vakkorama'yı nasıl sıfırdan kurmuştu iyi bilirim.
Çok keyifli, çok mutlu, bana "Hemen bitti" gibi gelen o genç tasarımcıların yarattıklarını gururla izledim. Bir işi gençler yapınca, başka etkiliyor beni..
Cem "Bir kahve içelim" dedi, bitince.. Kendisi kulise gitti.
Biz, hemen yanda Vakko'nun o artık çok ünlü pastanesi var, oraya oturduk, bekliyoruz..
Bir genç kız geldi "Ne alırsınız" diye..
Onu size yazmam lazım.. Niye yazmam lazım..
Çünkü beş dakika sonra bana "İsminiz ne" diye sordurdu "Anlat bana bu işi nasıl öğrendin" dedirdi..
Bir defa servis işinin püf noktası.. Konuğa gülümseyerek yaklaşmak. O ilk temas öyle sıcak kuruldu mu, artık tabağı üstünüze dökse, siz onu teselli edersiniz, "Üzülme" diye..
İkincisi.. Kahve yanında tatlı pasta tanecikleri ve tuzlu kanapeler getirdi koydu önümüze ve onların ne olduğunu ayrıntıları ile anlattı bize.. İçlerinde neler var ve nasıl hazırlanıyor.. Ondan fazla çeşit.. Hepsini biliyor..
"Şu var mı" soruma "Bir sorayım" diyen garsonlara alışmışım.. Esenyel (Adı bu) her şeyin, her şeyini biliyor ve sormadan anlatıyor size.. Sunuma bakar mısınız?. Nasıl mı, servis elemanı olmuş?.
"Güzel Sanatlarda okudum. Sonra baktım, o diploma ile para kazanılmıyor. Servis işine girdim ve sevdim.. Sırrım bu efendim. İşini sevmek!."
"Sırrım işimi sevmektir!."
Bu sırrı, başta gençler, her çalışan ezberlemeli.. Sevilmeyen işte başarı olmaz..
Az sonra Cem geldi.. Konuştuk. Esmod'un ülkeme bu kadar fayda sağlayan Uluslararası Okulun bazı bürokratik sorunları var..
Şu anda, seçim kızıl kıyameti içinde bunları yazsam, karambolde duyan olmaz. Onun için, seçim gürültüsü bittikten sonra yazacağım ki, önce Kültür ve Turizm, sonra Milli Eğitim bakanlarımız okusun ve bir düşünsünler..