Hafta sonu sevgili dostum Sami Türkay kızını evlendiriyordu, İzmir'de.. Yıllanmış, hem de nasıl iyi bir arkadaşın mutluluğunu paylaşmak ne güzel..
Koşmaz mıyım?.
Üstelik bir taşla kaç kuş?.
Bir defa, yıllardan beri ilk defa bu bayram ağbimlerle bayramlaşamadık.
Geç de olsa, gidip el öpecek, hayır duasını alacağız. İkincisi İzmirli can dostlarla kucaklaşacak, her defasında hayatıma "Unutulmaz İzmir Günleri" diye giren mutluluk tespihime bir kaç tane daha ekleyeceğim..
Cuma akşam üzeri vardım İzmir'e.. Pazar sabah kahvaltıdan sonra da ayrıldım. Yani nerden baksanız, 2 gün.. Ama ne dolu dolu, ne muhteşem iki gün!.
"Yol dahil" derseniz, 3 oluyor.. Yedek subayken eratın izinlerini "Yol dahil/ Yol hariç" diye imzalardım. Ankara Mamak'tan Çankaya'ya gidecekle, Van yollarına düşen iki ere eşit 3 gün izin nasıl verilir ki, başka türlü..
Ama lafa baştan başlayalım, benim "yol dahil 3 gün" olan iznimin, "yol" bölümü de harika tatile dahildi.
İstanbul- İzmir yolu, her gidişimde biraz daha kısalan, biraz daha harika bir otoban oluyor, Allah devletimden razı olsun..
Benim hayat felsefem yolu yaşamaktır bilirsiniz.. Eee!.. Trafiği rahat taşıyan, ırmak gibi akan, isteyeni hızlı, isteyeni keyifli götüren bir yol olunca da, yol yaşanıyor, dostlar.
Ben cennet Anadolu'nun tüm güzelliklerini iki yanda sergileyen bu manzara yolunun tadını çıkarırım her defasında..
Ercan 120- 140 gitmeye meraklı ama, ben olunca, 100'ü geçemez. Yol o zaman yaşanır işte..
Güzergahta iki de şaşmaz lezzet durağım vardır.. Otobandan ayrılıp içine girdiğim Mustafa Kemal Paşa'da, atamın adını taşıyan kentte, kentin adını taşıyan Kemal Paşa tatlısını tam da yerinde tadar, birer kutu da ağbime ve eve alırım, mutlak. Güvenal'dır tatlıcım.
Yol kenarında da dükkanları var, ama giderken şehirdeki merkeze uğramak daha keyifli..
Bir giriş yapmışlar, otobandan şehre..
Cumhuriyet Caddesi.. Sırf bu caddeyi görmek için, bir saat ayırın girin M. Kemal Paşa'ya, bu güzergahta gidenler. Gidin de o bulvarın ortasında boydan boya uzanan, şekil verilmiş, heykele dönüşmüş yüzlerce ağacı, bir sanat galerisi gezer gibi görün ve bayılın!.
Tatlıları yerken ocağa bakan Nevzat Usta geldi yanımıza.. Çayı ünlüymüş..
"Çay alır mısınız" dedi.. Ben "Sade kahve isterim" dedim..
"O zaman bekleyeceksiniz" dedi.
"Çünkü ben kahveyi soğuk suyla yaparım.." Vay be.. Hele o makineleri çıkalı, cezveyi ateşe, soğuk su doldurup koymak, kahveyi zevke göre, iki ya da üç taşım kaynatarak hazırlamak kaldı mı?.
Bizim ailenin kahvecisi çocukken Serpil'di..
Babam yemek bitince "Ehli keyfin keyfini kim tazeler" der demez, Serpil koşardı mutfağa, mesajı alıp..
Çünkü sorunun cevabını ezber bilirdi, o zaman minici bacımız.
"Taze elle, taze pişmiş, taze kahve tazeler!." Şimdi Serpil artık prenses.. Ne prensesi, pardon..
Kraliçe.. Aile kahvecisi artık Kemal.. Hele bize geldiklerinde günde kaç kez kahve pişiriyor, inanmazsınız..
Güvenal'dan anında aradım Kemal'i..
"Burda bir Nevzat Usta var. Kahveyi soğuk su ile yapıyor" dedim.. Kemal "Mesaj alınmıştır" dedi..
Almış mı, almamış mı, bu hafta sonu geliyorlar İnşallah, göreceğiz..
İstanbul'dan çıktık, daha yolun dörtte birine geldik, yerimiz doldu..
Baktım Evliya Çelebi gibi "Seyahatname" yazıyorum adeta.. Valla iyi ediyorum..
"Yolu yaşamak" madem hayat felsefem, madem herkesin de olsun istiyorum, o zaman yaşadığım, yolda yaşadığım güzellikleri ballandıra ballandıra anlatmak gerek ki, o yola düşenler de yaşasınlar.. En başta da Ercan..
Zaten hayat dediğimiz şeyin ne olduğunu Veysel anlatmamış mı?.
"İki kapılı bir handa gidiyoruz gündüz gece.." Yolun, hele de "İstanbulİzmir" cennet yolunun tadını çıkarın dostlarım..