1955 yılında, Ankara'dan gece trenine binmiş, sabahın o saatinde İnönü Stadı'nda kuyruğa girip izlemiştim, Macar maçını.. Bozsik, Puskas, Koçis ve Cziborlu dünyanın o yıllarda 11'i ezber bilinen, en ünlü takımı Macaristan'ı 3-1 yenip dünyayı sallamıştık..
Tam 65 yıl sonra dünyayı bir daha salladık.. Dünya Şampiyonu, tıpkı o Macaristan gibi "Yıldızlar Takımı" Fransa'yı yenerek.. Hem de nasıl yenerek?.
Burak gibi dünya çapında bir golcü üç mutlak golü kaçırırken, o dünyanın en ünlü orta saha ve hücum oyuncularına sahip Fransa'ya, tek, bir tek pozisyon vermeden..
Macaristan'ı yendiğimiz yıllarda deli olduğum Fransa idi bu.. O zamanlar, Türkiye karşısına A takımlarını çıkarmaya tenezzül etmezlerdi.. Fransa B- Türkiye A oynardık.. Beni deli eden de Federasyonlarımızın bu zilleti kabul etmesiydi.. 1957'de gazeteciliğe başladığımda bu ayıba çok karşı çıktım. Çok ağır eleştirdim, teşkilatı..
Çık.. Oyna.. Yenil.. Farklı yenil.. Ne olacak ki..
Nihayet Fransa A ile oynamaya başladık ama, bir türlü yenemedik, mağrur horozları.. Ta ki, Bayramımızı taçlandıran Zafer'e kadar..
"Zafer" sözcüğünü bir Fransa galibiyeti sarhoşluğu içinde değil, tam da sözlük anlamıyla kullanıyorum..
Kalecimizin eline değen tek şut attırmadan, rahatça 5- 6 golle kazanabileceğimiz bir maç oynamak ve 2-0 kazanmak ne demek.. Ne demek olduğunu UEFA resmi sitesi yazdı..
"Türkiye, tarihi Fransa zaferini tamamen hak etti. Dünya Şampiyonlarını maçın her yönünde oyun dışı ettiler. Fransa'da tek iyi oyuncu, hezimeti önleyen kaleci Lloris'ti. İzlanda'ya artık tam güvenle gidecek Türkler için gelecek çok aydınlık. Tarihinde ilk defa gurup maçlarında ikinci duruma düşen (Evet, bu ifadeyi kullandı UEFA sitesi.. Ben bilmiyordum) Fransa'nın işi eskisi gibi kolay görünmüyor ama hâlâ şansları var. Çok dikkatli olmaları gerek."
Bu "Zafer"in altındaki imza Şenol Güneş'in.. Lucescu'nun adeta alay eder gibi kurduğu takım ve bu ülkenin paralarını yolmak ister gibi vakit geçirdiği dönemde "Sıfır" şansı olan Türkiye, gençlere güvenen, onlara yol açan Şenol Güneş'le yeniden doğdu.
Bu yüzde 100 Şenol Güneş zaferinden Lucescu denen sömürgene pay çıkaran Mevlut Tezel'e çok şaştım.. "Demek ki Lucescu doğru tohumlar ekmiş, ama meyvesini toplayamamış" diyor. Yani o sömürgeni kovup, yarattığı meyvesi üstünde ağacı Şenol Hoca'ya vermişiz. O da beleş konduğu ağaçtan iki elma alıp sepete koymuş, öyle mi, Mevlut!.
Nedir bu ülkedeki yabancı hayranlığı.. Elin on para etmez futbolcusu makbul. Elin üç kağıtçı hocası makbul.. Bizimkiler tu kaka öyle mi?. Kurtulun be bu aşağılık kompleksinden.. Sizin gibilere, Fransa B ile oynamayı kabul eden federasyonlar layık..
Şenol Hoca gençlere, benim gençlerime güvenmese, o Dorukhan, maçın yıldızlarından genç adam Beşiktaş'ta olmazdı ki, Milli Takım'da olsun.. Abdülkadirleri, Yusuf Yazıcı'yı Milli Takım'a armağan eden Ünal Karaman değil mi?. Ya onlar da Fatih Terim gibi tüm Türkleri satıp, on para etmez yabancılarla doldurduğu, İstiklal Marşı okuyamayanlar takımlar sahaya sürselerdi?. Ya harika alt yapı kuran Altınordu, Fransızların durduramadığı Cengiz'i daha 18 yaşında iken ülkeme kazandırmasaydı?.
Bu takım tohumu da Şenol Hocamdır, meyve toplayanı da..
Fransa'ya karşı Generalissimo Rinus Michels'in 1972 de, Cruyfflı Hollanda'ya oynattığı Total Futbol anlayışında oynadık. Toplu hücum, toplu savunma..
Sağ açığımız Cengiz, kaç rakip kanat akını kestiyse, o kadar ortayı, hatta fazlasını, ikili oynadığı sağ bekimiz Zeki yaptı.. Bunu yorumlar mısınız, beyler?
Top rakibe geçtiği anda, nerdeyse orda, ilerdeyse hücum pres yaparak başlayınca Fransız Yıldızları şaşkına döndü.
2-0 dan sonra, ikinci yarı başlarında bir ara, 11 kişiyi de bizim yarı sahamızın yarısının da gerisinde görünce Şenol Hocam'a öfkelendim "Bu ne eski yanlışlara dönüyor" diye.. Allahtan TRT sık sık saha kenarını da gösteriyordu. Baktım Şenol Hoca, durmadan ileriyi işaret ediyor çocuklara.. Forvetlere durmadan "Pres" çağrısı yapıyor, rakip alanda.. O zaman anladım ki, o geri çekilme, futbolcu psikolojisi.. Alışmışlar galip duruma geçince geri çekilmeye.. Şenol Hoca, ısrarla ve inatla, doğru futbola yönlendirdi onları ve zafer geldi.
Dünya Şampiyonlarını domine ederek, tarihin en hak edilmiş futbol zaferini kazandık.
Maçtan sonra Şenol Hocam'ın tevazu sınırlarını aşan konuşmasını gene beğenmedim. "Bu galibiyet bir şey ifade etmez. Bizim rakibimiz gene İzlanda" ne demek. İzlanda'yı 4-0 yenen Fransa'yı ezmişsin, hala kendine ve takımına güvenmiyorsan, sen ne zaman güvenirsin Hocam..
2002'de bu güvensizliğin yüzünden şampiyonluğu kaçırdık, üçüncülüğe "Zafer" dedik. Yetmedi mi?. Bu takım İzlanda'yı yener hocam.. Bunu dedim diye, yarın yenilirsek, beni asmazlar.. Futbolda her maç, her şey olabilir, o ayrı.. Kendine ve takımına güven ayrı Şenol Hocam..
Kemal Belgin kardeşim maç sonrası Türkiye'deki köşesinde şöyle yazmış..
"Oyunu rahatlatmak adına verdiğimiz geri pasları olmasa Mert topa elini değmeden maçı tamamlayacaktı... Dün akşamki maçtan önce kime sorsanız yerli yabancı futbol meraklısı yorum ustası şu görüşün dışında tek cümle kullanmazlardı..
"Fransa oyunu domine eder, istediği gibi atak geliştirir, yıldız oyuncularıyla ne yapıp yapıp skor tabelasını lehine çevirir. Böyle bir takım karşısında da Türkiye için en iyi sonuç beraberlik olur."
Sevgili Kemal, kendi yazdıkların ve söylediklerin için "Benden başka yok" demeyi çok seviyorsun ama kendinden başkasını okumuyor, ya da dinlemiyorsun..
Şenol Güneş'i, Avrupa Kupası elemelerine başlarken "Fransa'ya karşı şansımız yok. Bizim rakibimiz İzlanda" dediği için 90a'da yerden yere vururken, tam karşımda oturuyordun. Sözlerim yayınlandı ve kayıtta duruyor.. "Fransa'ya peşin peşin yenilmek ne demek?. Niye yenmeyelim" diye bas bas bağırdım.. Dünya Kupası'ndaki Brezilya maçlarını da örnek gösterdim. Demek dinlememişsin.. Şenol Hoca bu defa "Kaybetsek de önemli değil. Rakibimiz İzlanda" dedi. O zaman o iğrenç "Yenemiyorsan yenilme" sloganını silip "Yenmek için" sahaya çıktı. Ne olduğunu da gördü. Hâlâ İzlanda maçında kayba adeta kamuoyunu hazırlamak için gibi konuşmak ne oluyor peki, Hocam!.
Bu gece İzlanda'yı yeneriz..
Aksini söyleyecek bir sebep göstersin!. O zaman Hocam?.. O zaman?..