Hafta sonu gazetelerimi okurken Esin Gız'ın sesini duydum.
Kafamı kaldırdım. Televizyon TRT Müzik'te açık. Esin Gız, Esin Afşar, "Sanatçının Kaderi"ni söylüyor.. Kendini söylüyor..
"Alkışlarla.. Alkışlarla.." geçen yıllardan sonra, unutulmuş sanatçının.. Kendi şarkısı sanki..
80 yılı.. Ben 2. Basın Sitesi'nde oturuyorum, o, 1. Basın'da.. Yokuş aşağı bir kilometre falan..
"Bende iki yumurta var. Bir ekmek al gel de, öğle yemeğimizi yiyelim" diye.. Şaka değil.
Onda para yok, bende para yok..
Doğan Canku'nun Modern Folk düzenlemesini mırıldanarak inerdim yokuşu..
"Bir mıhlama yapayım Tava delik, yağ da yok" diye..
Sonra dalardım evine.. "Esin Gız ben geldim" diye.. Esin'de tava da, yağ da vardı.
Hatta yumurta da.. Bandıra bandıra yerdik..
Ne lezzetti o.. ve ayda kaç kez yerdik..
Sonra Ercan Arıklı (Işıklar içinde yatıyor o da) beni aldı İstanbul'a götürdü, Erkekçe'yi çıkarmaya..
Tavaya banmalarımız da bitti.
Takıldım TRT Müziğe.. "Bir Beste/ Bir Hikaye" başladı.. "Yağdır Mevlam Su"yu anlatıyor, bestecisi Mahmut Oğul.. Haydii!.. Bir anı daha..
Yıl 1987 bu defa.. Kenan Onuk'la (Onu da çok erken kaybettik) Roma'da Dünya Atletizm Şampiyonası'nı anlatıyoruz, Olimpiyat Stadı'nda. Gündüz yayını bitti. Stad boşaldı. Biz de yürüdük, kale arkası kapısından caddeye çıkacağız.
Tam karşıda Basın Merkezi..
Roma güneşi nasıl kavuruyor. Kenan'la o günlerin milli marşı gibi olan şarkıyı mırıldanıyoruz.. Emel Sayın, televizyonda söylerken ağlayınca, şarkı patlamış, Zeki Müren'e dek herkes okumuştu. Biz de okuyoruz işte.. "Yağdır mevlam su!." Kale arkası kapısından çıktık. Güneş tepemizde.
Olmaz böyle şey.. Kaldırımı geçerken, ortalık aniden kapkara oldu.. Caddeyi aşıp karşıya geçene kadar nasıl bir tufan boşandı, anlatılmaz. Ya da şöyle anlatılır..
Karşıya geçince içeri girmedik, Merkez'in oto parkından bir taksiye binip otele gittik ki, iç çamaşırlarımızı değiştirelim..
Kenan yol boyu "Ah Hıncal Ağbi niye başka şey istemedik" diye yakınıp durmuştu.