Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Kendi plastik kapağını bulmak

"İspermeçet" lafını ilk Bandırma'da duymuştum.
Çocukken.. Elektrikler sık sık kesilirdi, 40'lı yıllarda. Bu yüzden her evde mum bulunurdu el altında.. Anında yakardık ve onun ışığında gazyağı lambamızı dolaptan çıkarır, yakardı.
İspermeçet bir mum çeşidinin adıydı..
Bildiğimiz, kullandığımız mumlardan daha pahalıydı. Çünkü çok daha kaliteliydi. Çok daha parlak ışık verirdi ve nerdeyse tamamı yandığı için, altına çok az sızardı. Bu yüzden doğum günü pastalarının üzerine, ispermeçet mumu konurdu, hep.
Sonra büyüdüm.. Sonra, dünyayı saran bir filmde İspermeçet'in bir balina türü olduğunu öğrendim. Mum onun yağından yapılır, adını ondan alırmış meğer..
İspermeçet Balinası..
Moby Dick'ti filmin adı.. Gregory Peck harika oynuyordu, ısırıp bacağını koparan balinanın peşine düşen Kaptan Ahap rolünde.. Filmi bir daha seyrettim. Sonra kitabını alıp okudum..
Herman Melville'in "Dünya Klasikleri" arasına giren baş yapıtını.. Çarpıldım, okurken.
Mutlak okunması gereken kitaplardan biri..
Kitap eleştirmeni Kadir Işık şöyle diyor..
"Kaptan Ahab'ın, içini kaplayan korkunç kin ve öç alma arzusuyla hem tanrıyla hem insanlarla hem de çevresiyle nasıl bağını kopardığını anlamak için okunası bir romandır.
İnsanoğlu doğa karşısında ne kadar güçlenirse güçlensin, doğayla savaşını kaybetmeye mahkûmdur, doğaya ya da doğal yaşama yapılan her müdahale insanoğlunu sona bir adım daha yaklaştırmaktadır.
Moby Dick doğa ile insan mücadelesini ve insanın doğa karşısındaki acizliğini anlatan bir başyapıttır." "Doğaya her müdahale" ile doğayı mı sona yaklaştırıyoruz, yoksa kendimizi, insan neslini mi?.
Bu tartışma günümüzde tüm şiddetiyle sürerken, gazetelere bir haber yansıdı, geçen hafta.
İtalya'nın Sicilya sahillerine ölü bir ispermeçet balinası vurmuştu. Midesi ve bağırsakları kilolarca plastik atığı ile doluydu. Bu talihsiz bir olay değildi.
Son zamanlarda, yuttukları plastikler sonucu ölen balinalar nerdeyse ayda bir haber oluyordu..
Plastikler ve de tabii, kozmetikten, tıbba bin yerde kullanılan İspermeçet Yağı yüzünden yapılan avcılık bizde Kaşalot denen bu türün sonunu yaklaştırıyordu.
Akdeniz'de, bizim denizde yani yapılan araştırmalarda alınan deniz örneklerinin yüzde 93'ünde plastik çıktı. 4 metre karede bir plastik atık vardı, Akdeniz'de. Ortalama bin yılda yok olan plastik, doğayı da, denizi de öldürüyordu.
İnsanoğlu dehşetin farkına vardı. Plastik kullanımını sıfıra indirmek için önlemler alınıyor, yasalar çıkarılıyor. Uluslararası anlaşmalar yapılıyor.
Sonuç alınması en az 10 yılı bulur.. Alındı diyelim.. Peki doğamızda, denizlerimizde bin yıl duracak atıklar, yani yıllardır attıklarımız ne olacak?.
Kafamda bu sorular varken, bir mail aldım..

***
"Bugün nereden aklıma geldi bilemiyorum.
Kendi Yıldızını Bulmak hikayenizde bir iki değişiklik yaparak güncelleme ihtiyacı hissettim.
Denizler ve okyanuslar ciddi bir plastik kirliliği yaşamakta. Yaşamı, başladığı denizlerde yok edecek plastikler üzerine yaptım bu değişiklikleri" diyordu, okur Cenk Akcan..
Bu köşeye başladığım 1990 yılında, ilk yazılarımdan biriydi. İlk kitabımın da adı ve kapağı olmuştu, okuyan herkesin bayıldığı "Kendi Yıldızını Bulmak" başlığıyla naklettiğim öykü..
Cenk Akşan'ın yenilediği öykünün kahramanı bu defa, sahile vurmuş deniz yıldızı değil, bir plastik atıktı..
İşte onun yenilediği öykü..
"Kendi Kapağını Bulmak!."
***
Bir zamanlar yazılarını yazmak üzere okyanus sahiline giden bir bilim adamı varmış. Çalışmaya başlamadan önce sahilde bir saat yürüyüş yaparmış.
Bir gün yürürken kumsala doğru baktığında dans eder gibi bir hareketler yapan bir insan silueti görmüş.
Başlayan güne dans eden biri olabileceğini düşünerek gülümsemiş ve ona yetişebilmek için adımlarını hızlandırmış. Yaklaştıkça bunun bir genç adam olduğunu ve dans etmediğini görmüş.
Birkaç adım koşuyor, yerden bir şey alıyor ve elindeki plastik kovaya atıyormuş.
Biraz daha yaklaşınca seslenmiş:
"Günaydın Ne yapıyorsun böyle?" Genç adam durmuş, başını kaldırmış ve cevap vermiş:
"Sahildeki plastik kapakları topluyorum." "Sanırım şöyle sormalıydım" demiş, bilge adam, "Neden plastik kapakları topluyorsun?" "Güneş çoktan yükseldi ve sular çekiliyor. Eğer onları toplamazsam, balıklar ve kuşlar, sularla denize giden plastik kapakları yiyecek sanıp yutacak ve ölecekler." "Ama delikanlı, görmüyor musun ki kilometrelerce sahil baştan aşağı plastik kapaklarla dolu. Bir kapak toplamışsın, ne fark eder ki.." Genç adam kibarca dinlemiş, eğilerek yerden bir plastik parça daha almış ve kovasına atarken cevap vermiş..
"Bunu yutacak balık için fark etti!" Bu cevap bilgeyi şaşırtmış. Ne söyleyeceğini bilemiş. Kulübesine dönmüş.. Gün boyunca bir şeyler yazmaya çalışırken genç adamın görüntüsü gözünün önünden gitmemiş. Aklından çıkarmaya çalışmış, bir türlü olmamış.
Nihayet akşama doğru, o koca bilim adamı, bu gencin davranışının özünü kavrayamadığını fark etmiş.
Anlamış ki..
Genç adamın aslında yaptığı "Evrende bir gözlemci olmak ve olup biteni izlemek değil, bir oyuncu olmak ve fark yaratmak"tır.
Utanmış. O gece sıkıntı içinde yatmış. Sabah olduğunda bir şey yapması gerektiğini bilerek uyanmış.
Yataktan kalkmış giyinmiş, sahile inmiş, o genci bulmuş.
..ve bütün sabahı, onunla sahildeki plastik kapakları toplayarak geçirmiş.
***
Bu enfes öykünün sonuna, Genç İş Adamları Derneği'nin bir mesajını eklemiş Cenk.. Onu da aynen alıyorum:
***
Hepimize bir fark yaratma yeteneği bahşedilmiştir.
Eğer biz o genç adam gibi, bu yeteneğimizin farkına varabilirsek, görüş gücümüz, vizyonumuz sayesinde "Geleceği şekillendirme kudreti"ni elde edebiliriz.
Hepimiz kendi plastik kapağımızı bulmalıyız.
Eğer yıldızımızı akıllıca ve iyi dönüştürebilirsek, yirmi birinci yüzyılda, hiç kuşkusuz harika bir dünyaya sahip olacağız." Fark yaratma yeteneği...
Ne güzel bir deyim bu.. Söylenmesi bile güzel.
"Fark yaratma yeteneği.." Bu gerçekten hepimizde var.. Ya yıldızlar..
Milyonlarca..
Harika bir 21. yüzyıl istiyorsak, evrende bir gözlemci olup, olup biteni izleme yerine, evrende bir oyuncu olup, fark yaratmayı seçmemiz gerek.
Haydi, kendi plastik kapağımızı bulalım ve farkı yaratalım.
Hemen.. Bugün.. Vakit geçirmeden!..
***
Teşekkürler Cenk..
"Güzel dünya"yı başkalarından beklemek yerine, o dünyayı hak edenlerden biri olmamız gerek.
Bunun yolu da açık..
"Ben artık plastik kullanmayacağım. Kullansam bile atığı yol kenarlarına, denize fırlatmayacağım.
Piknik alanlarından arkamda bırakmayacağım" demek yetmez.. Bu pasif bir mücadele tarzı. Artık böylesiyle dünyayı kurtarmamız mümkün değil.
Aktif savaşa girmemiz gerekiyor..
Öyküdeki gibi.
Gördüğümüz atık plastikleri toplamak, biriktirmek ve "Atık Toplama Merkezleri"ne götürmek..
Yani.. Gözlemci olmaktan vazgeçip, eylemci olmazsak, "Fark yaratmazsak" çocuklarımıza bırakacağımız bir dünya kalmayacak!.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA