Geçen pazar, Anneler Günü'ydü. Benim klasik Anneler Günü yazım vardı köşemde. Bu yüzden bu yazıyı, bu güncel Anneler Günü yazısını bugüne sakladım. Bu hafta sonuna, keyifle okuyun diye..Tüm Annelerin her günü "Anneler Günü" olsa yetmez, iyi bilirim.
***
En son Memo Can dizisinde oynayan sanatçı
Nehir Erdoğan'ı 90'lı yılların sonunda tanıdım. Bizim
TRT'de her hafta yaptığımız, 3.5 saat süren canlı, sanat, spor ve eğlence programı Tele Pazar'ın sunucularındandı.
Kaynaştık.. Sonra annesi
Şükran Fişekçi'yle tanıştık. Onunla da kaynaştık. Ardından ağbisi
Fırat Erdoğan,
İzmir'den
İstanbul'a taşındı. Onunla da ahbap
olduk.. Ne şirin aile bunlar.. Hepsi harika.. Yıllar yıllara eklendi, dostluklar kenetlendi. Şimdi adeta aile gibiyiz.. Bir de yeğen eklenerek.. Fırat'ın oğlu Atlas.. Aramız müthiş..
Şükran Hanım, öğretmen, zamanında.. İzmir'in efsane hocalarından.. Rastladığım öğrencileri anlattılar. Şimdi yazar.. Öykü yazıyor.. Roman yazıyor. Dizilere senaryo yazıyor..
Son romanı geçen ay çıktı.
"Sürgün Kuşlar.."
Kapağına kızının, Nehir'in resmini
koymuş..
Romanını şöyle anlatıyor..
***
Sobanın üzerinde içinde sıcak su bulunan bir güğüm var. Komşular vermişti. Kovada suyu ılıtıp yıkadım Yağız'ı.
Küçük bir çocuk gibi itiraz etmeden yıkandı. Çok zayıflamıştı. Omur kemikleri tek tek sayılabiliyordu ve tüm vücudu çektiği işkencelerin izini taşıyordu.
Kürek kemikleri olduğu gibi dışarıdaydı.
Ağlamamak için zorluyordum kendimi.
İnsanlar nasıl yapıyorlardı bunları?
Tıpkı kendisine benzeyen, kendisi gibi bakan, gülen, ağlayan bir canlıyı nasıl incitebiliyorlardı böylesine.
Oysa hepimiz annemizin rahminde dokuz ay o tatlı sıvının içinde minicik bir fetüsten minicik bir bebeğe dönüşürken aynı yolculuğu tamamlamadık mı?
Süt dolu memeleri oburca emmedik mi? Masum birer bebekken nasıl oldu da acımasız canavarlara dönüştük. Anlayamıyorum. Bilemiyorum. Cevaplarını bilemediğim bu soruların karşısında boynum bükülüyor...
Olmadık. Olamadık. Yarım yamalak kaldık.
Bu yüzden belki de hâlâ aşkı, sevgiyi, özlenenleri, öldüren çöl sıcağında bir damla su gibi arayışımız.
Ve bitmeyen sevdalarımız...
Denizlere... Yağızlara... Sürgün kuşlara...
***
Şükran Hanım, kapağa Nehir'in resmini koymuş. Kızına sürpriz olsun diye seçmiş ama içi de rahat etmemiş..
"Sana haber vermeden, senden izin almadan resmini koydum diye kızdın mı bana" diye sormuş..
İşte Nehir'in cevabı.. Onu da okumanız lazım..
***
Sessiz sedasız sıralar kelimelerini..
Biz koşturup dururken hayatın ortasında, annem bitirir dördüncü romanını...
Hiç demez ki ne oğluna ne kızına 'Bu kitap satsın, bakın yazdım.' Hem de öyle incelikli, öyle değerli akıtırken öykülerini, romanlarını..
Benim hassas, naif, utangaç, gücü kalbinde gizli annem, 'gül' tanem, 'inci' tanem.. O diyemez,
beni de kendi gibi yetiştirdiği için aslında
ben de diyemem ama işte kelimelerin
gücü, orta avlularımızın şenliği, görünmez
bağlarımızın şevki adına; okur
musunuz onun kitabını?..
Hayatta en sevinerek ve en zorlanarak okuduğum yazar; annem Şükran Fişekçi Erdoğan.
Öyle can'ını, öyle çırılçıplak görmekten neden utanır insan?
Yaşadığı acılara, o kuzgun gözlerinin gördüklerine engel olamamış olmanın verdiği ağırlık, çaresizlik mi bu?...
Kuzgun gözlüm benim..
Ay kadınım..
Ay'dan kadınım..
Bana aşk'ı öğreten, Yüzmeyi öğreten,
ve 'herşeyi' sevebilmeyi öğreten uzaylım..
Şimdi sen benim resmimi kitabının kapağı seçtin diye ben sana hiç kızar mıyım?
Hem de babama ve dayıma ithaf ettiğin bu son romanına...
Seni seviyorum!
Canım kadın!
Senle benimkisi büyük aşk! Çok büyük aşk!
***
Tıklayın, kitap elinize gelsin..
https://www.dr.com.tr/Kitap/Surgun-Kuslar/Edebiyat/Roman/Turkiye-Roman/urunno=0001809028001