Peri Bacaları yazımı yazarken, bir ara kafamı kaldırdığımda, karşımdaki haber ekranında okudum..
"Kartal'da 8 bina daha yıkılacak!." Korkunç bir ihmal olayı yaşandı Kartal'da..
Betonun demirleri ince, kumu "yasak" deniz kumu.. Yani çökmesi kesin bina çökmüş..
"Kesin"i nerden biliyoruz.. Yıllar önceki depremde özellikle Yalova'da, İzmit'te çöken ve korkunç faciaya sebep olan yapılardan.. O ince demirleri, o muhabir eline alınca un ufak olan, deniz kumlu betonları(!) ezberlemiştik ekranlarda..
Çökme olayından sonra anlaşıldı ki(!), 8 katlı binanın zaten siyah beyaz gibi farklı renkteki en üst üç katı kaçak..
Nerde yapıldı bu rezil inşaat?. Kaçak üç kat nerde, ne zaman inşa edildi?.
Büyük Sahra'da değil, milyonların yaşadığı bir kentte!.
Nasıl oldu, kimse görmedi?.
Nasıl oldu kimse peşine düşmedi?.
Kabahat, o da bina çöktü diye, binanın sahibinde ve de, bir iki göstermelik imzanın sahibi, mühendiste.. Onlar binayı görmezler bile. Yasa istiyor diye, önlerine gelen kağıtlara imza atıp üç beş kuruş kazanırlar. Sadece Kartal değil, İstanbul da değil, tüm ülkede öyle döner işler.. Her şeyi, başından sonuna taşeronlar, müteahhitler yapar..
Bilmeyen var mı, yazdıklarımı?.
Şimdi 21 kişi öldü ya.. Yarın bir bina daha çökerse, kızıl kıyamet kopar ya.. Gidip elleriyle koymuş gibi buldular, 8 bina daha.. Onları yıkacaklar..
Sonra unutacağız..
Binlerce kayıp verdiğimiz o korkunç depremleri unuttuğumuz gibi..
"Hafıza-i beşer, nisyan ile maluldür" demiş eskiler..
Yani, "İnsan hafızası, unutma engellidir" kısacası..
"Vicdan-ı beşer" de öyledir, bizde, çünkü..
Onun için ozan "Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir" demiş zaten.