Gözlerimi anılara açtığımda Çaldıran diye birkaç hanelik bir köydeydik.. Bahçeli evimiz köyün kenarında.. Kışın kurtlar iner, babam pencere önünde pusuya yatar elde tüfek beklerdi, Karabaş ve Kocabaş'la boğuşup onlara kuduz bulaştırmasın diye..
Gene de ikisini de kuduz salyaları ile yaraladılar.. Ağbim ve ben deliler gibi ağladık ama askeriyenin baytarları (O zaman öyleydi adları) uyuttular ve kireçli kuyulara gömdüler, sırtlarına binip kovboyculuk oynadığımız köpeklerimizi..
Niye anlatıyorum..
O sıfır altı bilmem kaç derecede, sadece salonda yanan odun sobasından sonra buz gibi odada girdiğimiz buz gibi yatakta bile sımsıcağı yaşadım ben.. Bilirim.. Aile sıcaklığıdır o!..
Hani "Alkent'te alttan ısıtmalı evde otururken ahkam kesmesin" diyen çıkar, belki.. Ben bu ülkenin dört bir yanında, tüm koşullarda yaşadım..
Bandırma'nın bir ucunda, Paşa Bayırı'ndaydı evimiz, ilkokula başladığımızda.. 6 yaşında çocuk, yağan kar altında o yokuştan iner, tüm şehri boydan boya geçer, öbür yandaki yokuşa tırmanırdım. Birinci İlkokul ordaydı çünkü.. Ve servis mervis diye bir fikir bile yoktu.. Her gün yokuş iner, yokuş çıkardım, kışın karı yağarken ve..
..ve de kısa pantolonla.. Uzun pantolonu sadece büyükler giyerdi.. Asker babama, sivil elbise için her yıl 2.80 metre Sümerbank kumaşı verirlerdi. O 2.80'den ağbime ve bana kısa pantolonlu iki takım çıkardı. Babam yıllarca sivil elbise giymeden, hep üniforma ile yaşadı.
Sınıfa girdiğimde, ya da eve döndüğümde bacaklarım ve suratım kıpkırmızı olurdu, soğuktan.. Donmuşluktan..
Ama içim hep sımsıcaktı.. Babam.. Annem..
Kardeşlerim.. Öyle bir aile yaratmışlardı ki, Suat ve Fuat Uluçlar!.
Hatırladığım en güzel yılbaşlarını sordu, birileri bir röportaj için.. Hepsi, ama hepsi aile içinde geçenlerdi inanın.. Annem.. Babam..
Kardeşler.. Akrabalar..
Bu sebeple belki, 2019 Yılbaşı'nı ailemle geçirmek için Ankara'ya gittim işte..
Vanlı Serpil ve Bandırmalı Kemal'le.. Edirneli Ağbim katılamadı bize..
Kemaller'de toplandık.. Neler neler yapmış, Nükhet.. Eee.. Kızı Zeynep'le, damadı Tolga da benimle geldi Ankara'ya.. Yani sofraya konanlardan tatsan doyarsın..
Ama ben Serpil'in getirdiği Çerkes Tavuğu'na hasretim..
Yardımcısı Selahattin, Serpil danışmanlığında harika yaparlar.. "Kimse kusura bakmasın" dedim..
Tatlı.. Sürpriz.. Sevgili dostum Celal Başkan (Doğan) benden Kemal'in numarasını istemişti. Meğer onun içinmiş.. Antep'ten bizim ailenin milli bayram ve yılbaşı günleri tatlısı yollamış.. Bülbül Yuvası..
Evde olunca ne yapacaksın..
Televizyon..
Yazıklar olsun.. Onca kanalda, 40 yıl önce TRT'nin tek kanal hem de siyah beyaz yaptığı o unutulmaz yılbaşı özel programının onda biri yok.. Haftalık diziler, yarışmalar devam ediyor.. İçlerine iki hış hış, başına üç fış fış.. "Yılbaşı özel bölümü.." Hadi ordan!.
İçinizde utanmayan, sıkılmayan biri varsa, işte TRT arşivleri açık.. Rastgele bir 70'ler, 80'ler yılbaşısı seçin de bakın, nasıl harika "Aile" programları yapmışlar..
Her kanalı tıkladık, baktık, ayni şişirme, ayni palavra rezillik.. Zeyno ile el koyup duruma VJ'lik yaptık..
Video Jokey'lik yani.. You Tube'dan seçiyor, oynatıyoruz..
Zeynep'in daha çok yakındaki düğününün sürprizi olmuştı Zafer Erdaş kardeşim, okuduğu Sarı Gelin'le..
Buldum Zafer'i.. Buldum Sarı Gelin'i.. Zeyno gene düğündeki gibi ağlamaya başlamaz mı?.
Ardından, genç yaşta kaybettiğimiz muhteşem tenor Ömer Yılmaz'ın "Sevda Türküleri" albümünden hem de ne türküler seçtim..
Sabah, yeni Yılın İlk Kahvaltısı..
Gene Kemaller'de toplandık.. Gene müthiş bir keyif, neşe, lezzet buluşması..
Kahvaltının arkasından, efsane, ışıklar içinde yatsın Hikmet Şimşek'in bu ulusu alıştırdığı Viyana Filarmoni Yeni Yıl Konseri Canlı yayını yok mu?. Hadi tüm aile geçtik ekran başına.. İlk ama ilk defa bu konser hepimizi hayal kırıklığına uğrattı. Nerde Viyana Efsaneleri.. Nerde benim gibi 1955'ten beri klasik müzik izleyenlerin bile ilk defa duyduğu, nerde köşede bucakta kalmış, istenmediği için çalınmamış arşiv parçaları..
Seyirciler de salonda uyuyordu gördük.. Finalde Mavi Tuna, ardından artık geleneksel Radetsky Marşı bisi ile ilk defa salon yürekten alkışladı. Avusturya konsolosluğu bu satırlarımı tercüme edip yollasın. Sanırım dünyanın her yanından ayni tepkiler gelecek. Bu konser, üç beş Klasik Müzik eleştirmenine değil, dünyadaki milyarlara insana veriliyor unutmasınlar.. Bu konser Çin'den Patagonya'ya milyarları birleştiren belki de tek gerçekten tek olay.. Müziğin ilahi mucizesiydi başından beri.. Üç beş kişinin tatmin aracı değil..
Ben İspanyol Binicilik Okulu'nun o müthiş şovlarını, harika saray dans sahnelerini geri istiyorum.. Klasik Viyana saray dansları.. Modern falan değil. Onlar her gün her yerde..
Geceleri evde yemedik kalan günlerde pek..
Bir gece Bedri Usta'nın Ankara'da Çay Yolu'nda yeni açtığı dükkana gittik. Pek oturmamış.. Bedri Usta'ya "Başında olmadığın dükkanı açma" diye çok söyledim.
Dinletemedim.. Adını neonlarda görmeye bayılıyor, Fahrettin Aslan'ın assolistleri gibi..
Koca bir binanın tepesinde benden büyük harflerle "Bedri Usta" yazıyordu, gittiğimizde..
Ama önemli olan tavanda değil, masadaki Bedri Usta imzası.. Laf dinlemiyor.
Yazı kalır. Belki dinler..
Ertesi gün hemen yanındaki Tavacı Recep'e giderken baktım, karanlıkta sadece "Usta" yazıyor.. "Bedri" sönmüş.. İlahi ihtar mı acaba?.
Tavacı, 2002 yılında Türkiye Kupası finali için gittiğimiz Diyarbakır'da bir ağacın dibinde dört beş alçak masa, etrafında çömelir gibi oturduğumuz kürsülerde tavada yaptığı etleri önümüze koyan ve bana o güne dek bilmediğim bir lezzeti tattıran Tavacı Recep, şimdi Ankara'da, İzmir'de ve İstanbul'da dünya çapında konuklar ağırlıyor.. Ama en güzel dükkanı Ankara'daki.. Yemeğinizi yerken, masalar arasındaki kanallarda siyah ve beyaz kuğular yüzüyorlar..
Torunlar, küçük Leylüş Abla ile Ayşegül Kardeşinin en sevdiği yer burası.. Çünkü orada kuğulara yeşillik parçaları atmaya bayılıyorlar..
Servis olağanüstü.. Önümüze konan her şey nasıl lezzetli.. Nasıl yemişim ki, dükkanın esas yemeği, her şeyin başlangıcı "Tava"ya geldiğinde sıra, bende yer kalmadı..
Tavacı'nın oğlu Uğur, her an orda.. Her masanın başında.. Her şeyi denetliyor..
Tavayı da yedim, tavadan sonra ortaya servis edilen karışık tatlıları da..
Ankara dönüşü şekerim kaçtı, söylemeyeyim daha iyi.. Ama keyfim bin.. Değer be!.
Bir aile sıcaklığının böyle içinde yaşamak, kardeşlerden torunlara üç nesli kucaklamak, onlarla sımsıcak sofralarda buluşmak her şeye değer..
Dahası.. İnanmazsınız.. Yüce Tanrım da yanımızdaydı..
Televizyonlar, kar, tipi, fırtına uyarıları yaparken, Ankara'ya pırıl pırıl bir havada gittik. Pırıl pırıl bir havada döndük. Kaldığım bir hafta boyunca, Ankara'da bir gün güneş eksik olmadı.
Cuma gitmiştim.. Ertesi cuma, gene tüm aile brunchtan sonra, yola çıkıp döndük.. Gene her yer günlük güneşlikti yol boyu..
Kar da, tipi de, fırtına da, ben İstanbul'da evime döndükten sonra başladı..
Yüce Tanrı'nın bundan iyi lütfu mu olur?.
Teşekkürler Tanrım..
En başta, beni böyle bir aile içinde yarattığın için teşekkürler!.
Bin minnet!.. Bin Şükran!..