(Sevgili İrem Sayın bir kere daha köşemize konuk) Hani bazı anlar olur ya bir şey dilersin ve olur, sonra da dersin ay keşke başka şeyler de dileseydim.
2 Mayıs 2014... Sevgili Hıncal Abi'nin köşesinde Zorlu PSM'de izlediğim Notre Dame müzikalini kaleme almışım. Yazım şöyle başlamış: "Notre Dame de Paris...
Sabahtan beri o şarkıları söylüyorum, annem bıktı 'Yeter İroş!.. Sen sus.. Onlar söyleyince daha güzel' dedi.. Umarım bir gün Fransa'ya gidince Fransızcasını da izlerim diye hayallere daldım." Fransa'da değil ama dün akşam Zorlu Performans Sanatları Merkezi'nde Notre Dame de Paris müzikalini Fransızca izleme fırsatı yakaladım.
Ne yalan söyleyeyim, orijinal dilinde izlemek çok daha keyif verdi bana. Şarkılardaki vurgular bile nefreti, aşkı, öfkeyi o kadar iyi veriyordu ki..
Öykü imkânsız aşklar silsilesi...
Güzel Çingene kızı Esmeralda'nın danslarını şarkılarını görüp âşık olmayan erkek yok neredeyse...
Çirkin bir yaratık ama altın kalpli Quasimodo'dan tutun, âşık olması dinen yasak kilisenin rahibine ve de nişanlı olmasına rağmen Esmeralda'nın güzelliğine karşı koyamayan kralın adamına kadar...
Gelelim bu esere ve yaratana, Victor Hugo'ya...
19. Yüzyıl Fransası.. İhtilal zamanı çok zarar gören gotik Notre Dame kilisesi yıkılmak istenmektedir. O zamanlar gotik mimari "çirkin" ve "kaba" diye tasvir ediliyormuş. Bu yapılar yıkılıp yerlerine de daha "saygıdeğer" yapılar isteniyormuş. Yıkıma kesinlikle karşı çıkan Hugo, katedrali kurtarmak ve halkın ilgisini ona çekmek adına Notre Dame'ın Kamburu romanını yazmış. Roman öyle sevilmiş ki, bırakın katedralin yıkılmasını bugün Fransa'nın simgelerinden biri haline gelmiş.
İşte edebiyatın gücü...
Bazı kaynaklarda romanın ana karakterinin katedral olduğu bile söyleniyor. Müzikaldeki ana karakterlerimiz kambur zangoç Quasimodo'nun o tok gür sesi, Esmeralda'nın dansları ve billur sesi.. Tek tek herkesi yazamayacağım ama terapi gibi bir müzikaldi.
Müziğe görselliğe doyduk, ruhumuzu iyileştirdi bence.
Öyle derin sözler vardı ki şarkılarda..
Mesela..
"Bir kadını rahip aşağılarken, şair yüceltir" gibi.
Şarkılar mükemmeldi zaten çoğumuzun bildiği "Belle"i özellikle de Garou'dan duyup da unutmak kolay olmaz... Keza "Le temps des cathedralles" (Kathedrallerin zamanı).
Hemen her şarkı bana ayrı dokundu... Çok güzel ve keyifli bir akşamdı.
Paris ayağınıza gelmişken kaçırmayın derim.