Hayır, başlıkta hata yok.. "Tarzanlar" değil, "Tarzenler!.."
Tarzen "Tar çalan" demek.. Neyzen gibi..
İki tarzen dinledik, pazar sabahı, Kadıköy'deki o muhteşem manzaralı ve muhteşem ambiyanslı İstanbul Kitapevi kafesinde.. Karaköy iskelesinin ikinci katı. Her pazar orda oluyorum, 11.30'da, Klasik Sabahlar Kahve Konserleri için..
Bu pazar iki Tarzen vardı, Emre Eryılmaz ve Cengizhan Altınsoy..
Biz Tar'ı, Kars dolaylarından gelen türkülerde biliriz genelde.. Aslında İran/ Azerbaycan sazıdır. Gürcüler ve Ermeniler de çalarlar.. Bence çıkışı İran.. Zira adı farsça.. Tar, tel demekmiş İran dilinde.. Konser sonrası Emre ve Cengizhan'la oturduk, sohbet ederken öğrendim.
İran tarı 5 telliymiş. Azeriler ve bizimkiler 11 telli..
Bizim iki Tarzen konservatuarlı..
Bu doğunun makamsal sazıyla "Çok sesli" müzik de yapılacağını dünyaya göstermek için yola çıkmışlar. Emre, Kırım'da, Cenova'da, Venedik'te çalmış..
Bu işi nasıl yaptıklarının bir küçük örneğini izledik, pazar sabahı..
Harika bir Mozart Alla Turca'sı çaldılar.. Sonra Brahms.. 1 nolu Macar Dansı.. "Vay ki vay" derken, Komşu'ya geldik.. "Bu iki ülkenin zevkleri ortaktır" dedi, Emre, Mikis Teodorakis'i sunarken.. Zorba'nın o ünlü dansını seslendirdiler.. Sirtaki.. Anthony Quinn'in o filmdeki lafı aklıma geldi.. "Bir yaşlı Türk dostum, bir gün 'Tanrı'nın affetmediği tek günah vardır. İsteyen kadını reddetmek' demişti" der, Amerikalı genç gazeteciye..
Ardından bir Yunan melodisi daha.. Bu defa vals.. Karaindrou'nun Tu Gamu'su..
Bir Nihavend saz semaisi arada.. Bir Schubert.. Bir Azeri usta, Tamil Guliyev'den Gaytağı.. Hepsi enfesti..
Saleplerimizi yudumlayarak öyle güzel bir pazar sabahı yaşadık ki..