İçişleri Bakanı'na İstanbul Trafiği konusunda açık mektup yazıp, Akmerkez etrafındaki rezilliği örnek göstermiştim. O yazının ardından, perşembe öğle Akmerkez önünden geçerken, her yanı pırıl pırıl görünce, oturup sevinçle yazmıştım, yıllardır süren ve "Bu kentte devlet yok" dedirten utancın sona erdiğini.. O yazım şu satırlarla bitiyordu..
"İstanbul'un yüzünü görmediğim, adını bilmediğim Trafik Müdürü'nü kutlarım. Bu işin "İsteyince" olacağını kanıtladı. Bu yazıya nokta koyduktan sonra gene ayni yoldan eve gideceğim. Dilerim 'Devlet Yasağı' ikinci gün de sürüyordur."
Ve cuma günü öğle üzeri yazıma nokta koyduktan sonra, doğru eve.. Akmerkez Ulus yolu önünden geçerek..
Her şey eskisi gibi.. Polis gene çekilmiş. Meydan gene eşkıyalara terk edilmiş.. Paper Moon önünde gene duble park etmiş zengin arabaları ve taksiler.. Ulus Caddesi/ Nispetiye bağlantı yolu gene oto park.. Altında, yanında, açık kapalı üç oto parkı olan Akmerkez'de oraya metre başı park yasağını geçin, hem de çapraz işaretli "Durmak, duraklamak yasak" levhası koymuş devlete daha nasıl meydan okunur?.
Devlete böyle pervasız baş kaldıranlar da "Terörist" değil mi, bir bakıma?.
Peki onlara izin verenler, göz yumanlar?. Ordan polisi çekenler?.
"Devlet yasağı bu kentte 24 saati geçmez" kuralını koyanlar?.
Otolara "Burayı boşaltın" derken, ceza keserken "Hıncal diye biri yazmış da ondan" diye özür dileyenler ne peki?.