"Zaten aktör dediğin nedir ki?
Oynarken varızdır, yok olunca da sesimiz bu boş kubbede bir hoş seda olarak kalır. Bir zaman sonra da unutulur gider. Olsa olsa eski program dergilerinde soluk birer hayal olur kalırız.
Görooorum, hepiniz gardoroba koşmaya hazırlanıorsunuz.
Birazdan teatro bomboş kalacak. Ama teatro işte o zaman yaşamaya başlar.
Çünkü Satenik'in bir şarkısı şu perdelere takılı kalmıştır. Benim bir tiradım şu pervaza sinmiştir. Hıranuş'la Virginia'nın bir dialogu eski kostümlerden birinin yırtığına sığınmıştır. İşte bu hatıralar o sessizlikte saklandıkları yerden çıkar, bir fısıltı halinde sahneye dökülürler.
Artık kendimiz yoğuz.
Seyircilerimiz de kalmadı. Ama repliklerimiz fısıldaşır dururlar sabaha kadar. Gün ağarır, temizleyiciler gelir, replikler yerlerine kaçışır...
Perde!" Bu tiradı nerdeyse ezberlemiştim, TRT Televizyonun ilk yıllarda.. Ben bu ülkenin ilk TV yazar ve muhabirlerinden ve o televizyonun ilk sunucularından biriyken.. 70'li yıllar yani.
O tek kanal her cumartesi gecesi Tiyatro programı yapardı iyi mi?. Bu ülkede, Devlet ve Şehir Tiyatroları dışında parmakla sayılacak kadar az özel tiyatro varken üstelik.. Dormen, Ses, İstanbul ve bir kaç tane daha..
Ama TRT, sanata ve kültüre fevkalade önem verir, cumartesi geceleri yayınladığı harika eğlence programları ile aileyi ekran başına topladıktan sonra, Tiyatro'ya geçerdi.
Oyunları tanıtır, anlatır, Tiyatro haberleri verir, insanları tiyatroya gitmeye teşvik ederdi. Hele o devirde "Telesafirlikler" varken. İnsanlar televizyonu akşam üzeri açıp, "Lütfen televizyonunuzu kapamayı unutmayın" yazısını okuyana dek başından ayrılmazken "Kalkın Tiyatro'ya gidin" derdi, devletin, yani "Halk"ın televizyonu..
Tiyatroyu çok sevdiğim için kaçırmazdım..
Samimi söyleyeyim.. En çok da Münir için kaçırmazdım..
Büyük Münir, her programın kapanış jeneriğiydi adeta..
Ekrana gelir ve Tomas Fasulyeciyan'ın o unutulmaz tiradını okurdu..
"Aktör nedir ki" diye başlar ve "Perde" diye bitirirdi.
TRT, perdeyi kapardı, öbür cumartesi gecesine kadar.
Tirad, Haldun Taner'in "Sersem Kocanın Kurnaz Karısı" adlı oyunundaydı.
Tomas Fasulyeciyan da, 1800'lü yıllarda gerçekten yaşamış, Türk Tiyatrosu'nun ilklerinden bir usta!.
Münir, dostum, ahbabımdı. (Ne mutlu bana..) Muhsin Ertuğrul'un ricası üzerine İstanbul'dan ayrılıp Ankara'ya Devlet Tiyatrosu'na geldiğinde ne sevinmiştim.
Onu İstanbul'da iki Haldun'un, Taner ve Dormen'in tiyatrolarında izlemiş ve çok sevmiştim.
Devlet Tiyatrosu'nda Toreadorlar Valsi'nde baş rol oynuyordu.
Esin Afşar da genç kızıydı oyunun.. İkisi de harikalar yaratmışlardı. Oyun temsil ve seyirci rekorları kırmıştı. Ben de o sıralar Yeni Gün gazetesinde Tiyatro yazmaya başlamıştım, Özdemir Nutku ustanın çırağı olmaya çalışarak. Özdemir eleştiri yazardı. Ben daha çok haber, röportaj falan.. Hayranı olduğum Münir'e koştum tabii, röportaj için. İki saat ayrılmadım yanından.. Daha çok sevdim o zaman.. O da beni sevdi..
Her fırsatta arıyor, buluşma ayarlamaya çalışıyordum, öylesi. Ama sadece bir sezon kaldı Ankara'da ve döndü İstanbul'a..
Kendi tiyatrosunu kurmaktı amacı..
Sonra..
Sonrası sinema kaptı koca "Aktör"ü tiyatronun elinden.. İyi de etti. Münir'i bütün Türkiye tanıdı, sevdi, sinema sayesinde..
Koca bir dağ oldu 'Münir'. Soyadını attı.. "Münir" oldu, her büyük gibi.. Hafta sonu, yığınla gazete okudum, yığınla haber, yığınla yazı, anı..
Hakkında söylenmedik şey kalmadı nerdeyse..
Ama sinema öndeydi hemen hepsinde.. Onun hem de nasıl büyük Aktör, asıl Tiyatrocu olduğunu Aydınlık'ta Hayati Asılyazıcı yazdı bir.. Çok da iyi yazdı.
Keşke daha çok yeri olsa ve daha çok yazsaydı, Büyük Münir'in, koca Münir'in ardından..
Bana ne kaldı, diyecek!.
Tek cümle..
"Aktör", bu defa gerçekten "Perde" dedi!