Hafta sonu iki "Dost" daha kaybettim.. Aydın Boysan ve Adem Yılmaz!.
Aydın Boysan gıyabi dostumdu.. Hiç karşı karşıya gelmedik. Hiç!. Oysa yıllarca ayni kentte, ayni meslekte yaşadık.
Ruh dostumdu Aydın Ağabey benim.. Eskilerin deyişiyle "Rind" adamdı.. Rindleri sevmeyen var mı, hele Yahya Kemal ve Munir Nurettin'în anlattığı Rindler herkesin ezberindeyken..
Adı "Rakı" ile özdeşleşmişti sanki.. Rakıyı adam gibi içenler bir araya geldi mi, nasıl doyulmaz bir sohbet başlar, çocukluğumdan, annemin, babama her cumartesi gecesi hazırladığı Rakı sofralarından bilirim..
Aydın Ağabeyin de o sohbetleri de dillere destandı.
Sadece sohbetleri değil tabii.. Yazıları da.. Köşe yazıları.. Kitapları.. Öyküleri..
Onu da okudum hafta sonunda pek çok gazetede..
Yeni Çağ gazetesinde, Sevgili Burhan Ayeri (Onu da yıllardır okumaya doyamam. Bilgisi ve mizahı, hele son yıllarda anılarıyla), bir rica ile bitirmiş, yazısını.. Fatih Belediyesi'nden bir rica ile..
"Kitaplarında söz ettiği ve her zaman anlattığı Samatya semtinin Narlıkapı Çıkmazı'na onun adının verilmesini öneriyorum. Böylece en sevdiği yerde adı yaşatılmış olur" diyor.
Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir'in, benim de altına imza attığım bu teklifi dikkate alacağına eminim!.
Narlıkapı Caddesi zaten var, Samatya'da..
"Çıkmaz" da "Aydın Boysan" olsun!.
***
Adem Yılmaz, "Şok" ölüm oldu benim için..
Münir, zaten hazırlamıştı bizi, yıllardır. Aydın Ağabey 100'e merdiven dayamıştı.
Adem oysa daha 65 yaşındaydı ama inanın 50 bile göstermiyordu. Genç.. Dinamik ve daha yapacak çok şeyi varken..
Milliyet'te spor muhabiri olarak tanımıştım onu.. Sonra kayboldu. Sonra karşıma çıktı bir gün.
"İş adamı" olmuştu. Beni aldı Çatalca'ya götürdü.
Orda çok geniş meyve bahçeleri içinde bir fabrika gösterdi. O zaman uzun uzun yazmıştım. Şimdi kısaca özetleyeyim.
Bir tarafından bir kütük sokuyorsunuz, öbür tarafından büro masası, sandalyesi, koltuğu çıkıyor.
Ne çizerseniz.. Daha doğrusu bilgisayar ne çizerse..
Fabrikayı da bilgisayar yönetiyordu. O devirde bilgisayarlı otomasyonu yerleştirmişti fabrikasına.. İki, üç çalışanla bitiyordu iş ve tabii çok ucuza mal oluyordu.
Adem ihraç etmeye başlamıştı.
İtalya'dan Amerika'ya kadar satıyordu. Hele Amerika'da o kadar çok satıyordu ki, bana "İhraç maliyetini de kaldıracağım. Amerika'da bu fabrikanın aynisini kuracağım" demişti.. O kadar genişti vizyonu..
Sonra bahçesini gezdirdi. Elmalar yetiştirmiş, yaptığı aşılarla harika lezzetli hale getirmişti. Dalından koparıp verdiğini ağzımı şapırdatarak yediğimi görünce, arabama hemen bir kasa yükletmişti.
Yıllarca o kasalar evimden eksik olmadı.
Son gönderdikleri bitmeden,"Şok"u geldi.
Hafta sonu Çatalca'daki fabrika ve bahçesine gitmiş.
Zamanında bir kere mangal yaptığımız bahçesine..
Niyeyse çatıya çıkmış. Dengesini kaybetmiş ve düşmüş!. Kurtaramamışlar..
Işıklar içinde yat, Sevgili Dostum, kardeşim benim!.