Abdullah Avcı dostum, tahmin ettiğimden çok zayıf çıkan Sevilla'ya maçı kendi ellerinle teslim ettin, bari turu etme..
Ligin ilk maçından sonra, Başakşehir'e oynattığın o gereksiz, o yana geriye, pasif ve vakit öldürme futbolunu eleştirmiş "Başakşehir bir hücum takımı olarak kuruldu. Bu nedir" demiştim..
Senin de yüreğini korku sarmış olmalı ki, o anlamsız futbol için bu defa galip duruma geçmeyi bile beklemedin, kendi sahandaki maça öyle çıktın. Hücum pres yapmadan, orta sahayı rakibe bırakıp, kalabalık geriye çekilme.. Topu kaptığında hızlı çıkma yerine, yana ve geriye oynama..
Allahtan Sevilla golü attı da, Başakşehir mecburen oynaması gereken futbola döndü. Tek doğru dürüst atak yapmayan takımın, rakibi her hücumda dağıtmaya başladı..
Fark yiyecek gibi görünen Başakşehir, fark atacak hale geldi. Ama sen sahaya değil, defterine baktın ve Başakşehir'i yaktın.
Çünkü o defterde hep ayni şey yazılı.. Görünen, oynanan futbolun alakası yok. Ulaşılması gereken maç sonucuyla da alakası yok..
İkinci devrenin yarısında Visca ve Mossoro, sahada varsa da Emre Belezoğlu çıkarılacak.. Bunu biz bile ezberledik.. Mutlak kazanman gereken maçta, gole en yakın adamlarınla, oyun kurucunu aldın kenara, ezberden.. Mesela Adebayor'un ağır sahada maç boyu olumlu tek hareket yapmadan dolaştığını, bir tek ortaya atak bile yapmadığını görmeden, okuyamadan..
Ve Başakşehir'i sen yendin hocam, Sevilla değil!.
Ama bak Sevgili Hocam, bu Sevilla'yı orda yener ve elersin.. Öyle zayıflar.. Yeter ki takımını doğru oynat. Oyunu doğru oku.. Maçtan bir gün evvel defterine yazdığın değil, oyunun ve skorun gereği değişiklikleri yap!.