15 Temmuz hain kalkışması, nerdeyse her konuda parçalanmış, bin parçaya bölünmüş ülkemizi hem de nasıl bir araya getirdi..
Cumhurbaşkanı başta, Başbakan, bakanlar, muhalefet liderleri, sözcüleri, yani düne kadar birbirleri için en ağır sözleri sarfedenler birleştiler.. Tek bilek, tek yürek oldular.. Demokrasi tarihimizde görülmemiş ölçüde "Birlik" adımları atıldı.
Mevcut Ohal'de iktidar Kanun Hükmünde Kararnameler'le istediği her yasayı çıkarıp anında yürürlüğe koyacak güce ulaşmışken, hatta geçmişte hazırladığı, muhalefeti öfkelendiren tasarıları geri çekmeye başladı, mesela.
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu'nun Cumhurbaşkanı'nı ziyareti, Erdoğan'ın onu kabul etmesi, bu birlik ve beraberlik havasının simgesi oldu, mesela.
Konu Cumhuriyetimiz, konu demokrasi olunca, bu ülkede en aykırı fikirlere sahip olanlar, "İktidar, muhalefet" demeksizin bir araya geldiler.
"Birlik, Beraberlik ve Kardeşlik" ülke çapında bir slogana dönüştü. Lafta kalmadığı da her olayda görüldü.
İşte Elazığ.. Bomba patladıktan sonra, bir saat geçmeden Ana Muhalefet Lideri Kılıçdaroğlu "Terörle mücadele yolunda bizden ne istenirse yapmaya hazırız" açıklaması yaptı. Elazığ'a derhal üç kişilik bir heyet yolladı. Tüm işlerini iptal edip, yanına ilgili bakanları da alarak Elazığ'a giden Başbakan Binali Yıldırım'ı havaalanında karşılayanlar arasında CHP temsilcileri de vardı.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de, anında "Hükümetin yanındayız" diyenlerin başındaydı.
14 Temmuz'un karabasanı "Biz ve ötekiler" kavramı, 15 Temmuz sonrasında unutulmuş, yıllardır özlemle beklenen "Bir ve beraber olma" nihayet gerçekleşmiş gibiydi. Yaşanan kapkara günlere rağmen artık ileriye umutla bakmaya başlamıştık.
Çünkü başta gene Cumhurbaşkanı, tüm liderler "Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak" diyorlardı..
Herkes geçmişin hatalarını ve bu hataların hain teşebbüslere nasıl zemin hazırladığını görmüş, anlamış ve özümlemişti..
"Herkes!."
Bu sözcüğü lafın gelişi kullandığımı itiraf ederim..
Tam da "Herkes" değil ne yazık ki..
Tek sermayesi bulanık suda balık avlamak, kaleminin tek gücü ona buna saldırmak ve sövmek olanlar, bu barış havasından zerre hoşlanmadılar..
Bir, beraber ve kardeş Türkiye'de ne yazacaklar, ne satacaklardı ki?.
Cumhurbaşkanı her eylemi, söylemi ile hem de en sert muhaliflerine kollarını açar, o muhalifler açılan kollara koşarken, bu bir kısım medyanın iki yanında yer alan ve ortak yanları "Ötekine saldırmak ve sövmek olanlar" ülkelerini, yaşanan koşulları, ülke önderlerinin eylem söylemlerini hiç dikkate almadan çala kalem, eski havalarına devam ettiler..
Onlar için 15 Temmuz olmamıştı. Hiç düşünmediler ki, ülke bir felaketin kapısından dönmüştü, ama henüz tam güvenlik sağlanmamıştı.
Hainler devletin içine öyle sızmışlardı ki, temizlenmeleri çok zaman alacaktı. Hiç değilse bu temizlik bitene, tehlike tamamen kalkana dek, kafalardaki mantıklı soruları sormak bile zamansız olabilir, ortalığın karışmasından medet umanların ekmeğine yağ sürebilirdi. Bir kalkışma değil, bir suikast bile çok tehlikeli gelişmelere sebep olabilirdi. Cumhurbaşkanı niçin başından beri bu Fetöcüler için "Haşhaşi" diyordu.. Haşhaşiler, Hasan Sabbah denen cemaat liderinin, yani zamanın Fetösü'nün, önde gelen dünya İslam Liderleri'ne suikast yapmak üzere beyinlerini yıkadığı adamların ismiydi. Batı dillerinde Suikastçı" anlamına gelen "Assasin" sözcüğü "Haşhaşin" lafından türemişti. Bu ülkede yaşayan ve çevresi ile biraz ilgili her mantıklı kişi Cumhurbaşkanı'nın niçin ısrarla "Haşhaşi" dediğini biliyor, hala içinde bulunduğumuz tehlikeyi anlıyordu. Bu tehlikeye karşı en güçlü silah Birlik, Beraberlik ve Kardeşlikti. Bunları bilmekten aciz miydi o kalemler?.
Bal gibi biliyorlardı ama, dedim ya, başka sermayeleri yoktu..
Bir tarafta "Niye Saray'a gittin" diye Kılıçdaroğlu ve Feyzioğlu'na sövenler, öte yanda, "Birlik, Beraberlik havası, CHP ve Yandaşlarına yarıyor" diye döktürenler (!) tek bildikleri şeyi okumaya devam ediyorlardı..
Tabii bir de "Sanal Medya" var.. Onun linççileri var.. Tüm sorumsuzlukları ile akıllarına gelen en iğrenç, en saldırgan satırları bulup, bu sayede öne çıkmak, dikkati çekmek isteyenler, neler neler yazıyorlardı.. Çoğu yalan, çoğu maksatlı, çoğu hain emellere hizmet eden satırlar, yalan, kasıtlı haberlerdi bunlar..
"Cebinizde, internette her okuduğunuza, her gördüğünüze inanmayın. Düzmece bunlar" demekten dilimde tüy bitti, bana telefonlarını uzatıp ekran gösterenlere. Fotomontaj fotoğraflar bile yapıyor adiler..
..Ve bunların "Fikir özgürlüğü" falanla ilgisi de yoktu..
Dünyada hiçbir özgürlük, devleti yıkmak için kullanılmaz.. Kullanılamaz..
İki satır okunmak, üç paralık reyting almak ve de o Allahın Belası TT, yani Trend Topic, yani Twetter'da en çok konuşulan olmak uğruna, hain emellere hizmet edilir mi?.
Tüm ülke birleşirken, bu ayrımcılık, bölücülük hala sürdürülür mü?. Hiç değilse her şey rayına oturana kadar "Vatansever bir ateşkes" yapamaz mı bunlar?.
Hayır, yapmıyorlar.. Kişisel zevkleri ve özel menfaatleri uğruna bölücülüklerine devam ediyor ve bilerek, bilmeyerek, hainlerin emellerine hizmeti sürdürüyorlar "Allah ıslah etsin.. Allah akıl fikir versin" demekten başka bir şey gelmiyor elimden..
Gemi batarsa beraber batacaklarını dahi düşünemeyenleri Allah'tan başka ıslah edecek yok çünkü..