Bir mucize.. Dağ Musa'ya geldi, bu defa.. Cumartesi gecesi TİM'de perde nerdeyse on beş dakika süren alkışlarla kapanırken, aynen böyle düşünüyordum.. Bu köşenin çeyrek asırlık okurları benim nasıl bir Müzikal hastası olduğumu, onları izlemek için nasıl Londra ve New York'lara taşındığımı, cebimdeki paranın yarısını karaborsa bilete vererek izlediğimi bilirler..
Son zamanlarda (Eee, yaş 80'e merdiven dayadı) üşenir oldum.. Hele Müzikallerin dünya başkenti Broadway'e gitmek için Okyanusu aşmak nasıl gözümde büyümeğe başladı.. Özet.. Musa, artık Dağ'a gidemiyordu..
İstanbulname işte, Brodway'i İstanbul'a getirdi..
Büyük Usta Cüneyt Gökçer'in Genel Müdürlüğü döneminde Devlet Tiyatrosu, Broadway'i aratmayan müzikaller yapardı.. Kiss Me Kate, My Fair Lady, Damdaki Kemancı dünya çapında yapımlardı. Ondan sonra gelenler bir iki denediler. Beceremedi, vaz geçtiler..
Devlet yapamayınca, büyük yatırım gerektiren Müzikal işini, özel tiyatrolar nasıl becersin?. Gencay Hanım (Gürün) harika bir Evita yapmasına rağmen, My Fair Lady projesi için sponsor bulamadı..
Sonunda TİM başardı.. Bu ülkede var olan, unu, yağı, şekeri birleştirip helvayı yaptılar..
Önce Türker Ağabeyimi yürekten kutluyorum. Sinemadan kazandığı hemen hemen bütün parayı TİM'e, bu kültür ve sanat merkezine yatırmıştı. Bir yandan dünya güzelliklerini getiriyor, bir yandan da yerli yapımları deniyordu. Sonunda işte bu İstanbulname çıktı.. Ama ne çıkış!.
Öncelikle yapım ekibini kutlamam gerek.. Yönetmen Şakir Gürzumar, nasıl kalkmış bu ağır yükün altından.. Bu nasıl bir sahneye koyuştur?. Bu nasıl bir yorumdur, bu nasıl bir oyuncu yönetimidir?. Sahnede oynayan, şarkı söyleyip dans eden 40'a yakın insan var.. Cüneyt Hoca "Biz bu işin altından kalkamayız" diye, Amerika'dan yönetmen ve koreograf Tod Bolender'i getirirdi, müzikallere.. Şakir, çözmüş.. En ağır yazbozda parçaları yerli yerine oturtmuş.
Selçuk Borak da nasıl güzel bir koreografi yapmış.. Nasıl güzel kalabalık danslardı onlar..
Sertel Çetiner'in hem bakmaya doyamadığınız kadar güzel, hem anında değişebilen pratik dekorları ve de büyük usta Hale Eren'in fevkalade zevkli eski İstanbul kostümleri.. Yakup Çartık'ın ışıkları..
Böyle bir yapım kadrosunu bir araya getirmek işte "Yapımcılık" dediğimiz şeyin temeli..
Gözünü kapat.. Aç.. İstanbul Maslak'tan New York'un Broadway'ine uçmuşsun işte.. Farkı.. Burdakiler Türkçe söylüyorlar..
İstanbulname, 1961 yapımı bizim kuşağın unutulmaz filmlerinden Elmacı Kadın'ın (Pocketfull of Miracle) uyarlaması.. Uyarlamayı Ferdi Merter ile Selen Korad Birkiye başarı ile yapmış. Filmin elma dağıtıp aldığı bahşişlerle sürünerek yaşayan kahramanı Betty Davis'ti.. Ondan her sabah bir elma alıp ısırmayı uğuru sayan, mahalle çetesi reisi genç de Glenn Ford.. Ford'un sevgilisini Hope Lange, Davis'in İspanya'dan gelen kızını Ann Margret oynuyordu. Mahalle çetesindeki gençlerden biri de Peter Falk'tı. (Komiser Colombo oldu sonra..) Kadroya bakar mısınız?.
Lafı nereye getirdiğimi anladınız..
İstanbulname'de de harika bir kadro var.. En tepelerine Pelin Akil'i yazarak söylüyorum bunu..
Daha 2 binli yıllara girdiğimizde, Bilgi Üniversitesi'nin (O zaman harika bir okuldu..) Rent adlı müzikalinde izlemiş, doyamamış, ayni oyunu dört defa daha izlemiştim. Broadway ve Londra'da da izlediğim temsillerden hiç de aşağı kalmayan bir oyun sergiliyordu bizim öğrenciler.. Türker Ağabey'den rica ettim, TİM'de bir gala yaptık onlara.. Ünal'la her pazar yaptığımız 3.5 saatlik canlı yayın Tele- Pazar'a davet ettik.. Herkesin fikir sahibi olmasını sağladık.. İşte o oyunun yıldızı Pelin için "Bu müthiş yetenek için Türkiye'de doğmuş olmak ne talihsizlik.. Amerika'da doğsa şimdi, ödüle doymayan bir Broadway Starı idi" diye yazmıştım, yıllar önce..
Pelin beklediği fırsatı nihayet İstanbulname'de eline geçirdi ve kullandı.. Hem de ne kullanış.. Meyhaneci Agop'un Kantocu kızı Angel olarak o müthiş kırmızı kostümü ile sahnede göründüğü anda büyüledi seyirciyi.. Çarptı, avcuna aldı.. Nurhan'dan (Damcıoğlu) bu yana, bu kadar keyifli kanto dinlememiştik..
Kızda ses var, oyunculuk var, dans var.. Ve de üstüne üstlük çarpıcı bir güzellik var.. Müzikal yıldızı daha nasıl olunur ki?. Ayten'den, Büyük Ayten Gökçer'den bu yana, ilk defa bir müthiş Müzikal Yıldızımız oldu..
Olmayan ne?.
Yapımla ilgili iki eleştirimden biri ve en büyüğü o.. Elinde böyle "Rüya" bir star varken, kullansana kullanabildiğin kadar.. Pelin'in kantoları bile yarıda kesildi. Mahallede yangın çıkmış. Feryat figan.. Tulumbacılar koşuşuyor.. Tam da bu sahne için yazılmış, o herkesin ezber bildiği "Yangın var" kantosu yok.. Niye?.
İnanın "Kasıt mı var?.. Birileri Pelin'i kıskandı da onu kısalttı mı" diye düşündüm.. Sanki kız geri planda kalsın diye özel çaba gösterilmiş..
Yapım ekibi, (Gelecek sezon nasılsa devam edecek, bana sorarsanız en az beş yıl oynar,) İstanbulname'yi yaz aylarında gözden geçirirken, Pelin'i öne çıkarmalı ve doya doya kullanmalı.. Görün o zaman biletler karaborsaya düşmüyor mu?.
Oyunda iki rakip çetenin reislerini oynayan Caner Cindoruk (Eğrikapılı Ali) ve Ozan Çobanoğlu (Kadırgalı Arif), ödüllük oyunculuk sergiliyorlar.. "Sokak Kızı İrma" ile müzikalleri ülkemize getiren ve Afife Ödüllerini kuran Haldun Ağabey'in takımı bakalım İstanbulname'yi görecek mi?. Görürlerse şaşarım ya..
Mahallenin Madaması Eleni'de Melda Gür'e bayıldım.. Kime bayılmadım ki?. Dansları müthiş yazarken ve yönetirken, oyunda da rol alan Selçuk Borak mesela.. Ya Zabıta Müdüründe daha göründüğü sahnede alkış alan Cezmi Baskın.. Pera Palas'ın eşcinsel bellboyunda Murat İpek'in çizdiği tip!. İspanyol Kontunda, emektar, büyük usta Kayhan Yıldızoğlu'nu sarılıp öpmek istedim, finalde..
Hepsinin adını yazsam, bu köşe telefon rehberine döner ama, inanın o genç ekibin her bir ferdi harikaydı.. Ve de dokuz kişilik, Simten Şenpolat şefliğinde canlı müzik yapan orkestra.. Cengiz Onural ve Bora Ebeoğlu'nun baştan sona enfes giden müziklerini nasıl yaşayarak ve yaşatarak çaldılar..
Ben sezon sonuna dek İstanbulname'yi her fırsat buldukça izleyeceğim..
Size de tavsiye ederim.. Kaçırmayın.. Bu müthiş şenliği sakın kaçırmayın!.