"Ne bildim kıymetin ne bildin kıymetim" diye şarkıya giren ses nasıl muhteşemdi, kulaklarıma inanamadım.. O koskoca Cemal Reşit Rey salonunu dolduran o gür ses, Türk Sanat Müziği'nin en zor parçalarından birini, hem de nasıl bir teknikle okumaya devam etti..
"Revâ mı şiddetin revâ mı hiddetin
Zulmeden sen misin bilmem ki ben miyim
Kader mi tali mi ağyar mı acep kim?.
Sanatçı ikinci kupleye geçerken, gözlerime dolan, sevgi, saygı ve coşku yaşları görüşümü zorlarken, yanımda oturan Betül Demir'e baktım.. O da ağlıyordu.. Aslında salonda o kadar çok ağlayan vardı ki..
Nasıl ağlamasınlar!..
Sesiyle salonu dolduran sanatçı, tam 90 yaşındaydı.. Doksan..
Kilis'in gururu, ailemizin yaşayan en büyüğü, ama hepsinden öte, Klasik Türk Musikisi'nin besteci ve yorumcu olarak büyük üstadı Dr. Alaeddin Yavaşca için, Türk Eğitim Gönüllüleri Vakfı'nın düzenlediği unutulmaz konser, iki bölümdü. İlk bölümün başlangıcında Dr. Yavaşca'nın Klasik eserlerini dinleme şansını bulduk. Bu musiki artık okullar dışında hiçbir yerde icra edilmiyor. Kırk yılda bir böyle konserler olacak da..
Üstadın besteleri ardı ardına içimize akarken, "Çok sesli müzik besteleseydi eğer.." diye düşünmeden edemedim. Adı ve müziği çoktan dünyayı sarmıştı.. Şimdi kendi ülkesinde bile dinlemek mucize..
Kültür Bakanlığı Cumhurbaşkanlığı Klasik Türk Müziği Korosu ve Orkestrası, inanın kulaklarımızın pasını silerken, hem de nasıl bir hasret giderdiler..
Ardından, günümüzde Türk Sanat Müziği denen, popüler Alaeddin Yavaşca besteleri başladı..
Faruk Nafiz'in kaybettiği eşi için yazdığı "Artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok" dizeleri, Doktorun en ünlü bestelerinden biri olmuştu. Ardından "Boğaziçi şen gönüller yatağı" ile salon iyice canlandı. Ayten Yavaşca'nın, "Biraz da neşeli besteler yap" diye eşinin önüne koyduğu satırlardan çıkan "Al yazmalım haydi gel" köçekçesi ile şenlendi de.. Bizim Yengede meğer ne marifetler varmış..
Birinci bölüm bir başka unutulmaz Yavaşca şarkısı "Geçmesin günümüz sevgilim yasla" ile tavana vurdu.
İkinci bölümde, koro değil, koronun ünlü solistleri vardı.. Önce çok sevdiğim gençlerden Bekir Ünlüataer, ardından Dilek Türkan..
Soloların ardından bir düet yaptı bu iki harika ses..
"Bana sevdiğini söyle
Sarıl okşa biraz böyle.."
Bir yandan hastanede birbiri ardına ameliyatlar, bir yandan Tıbbiye'de hocalık.. Eve gelince de, musikiye dalıp bestelerle meşgul olma, Ayten'in canına tak etmiş olmalı ki, bu defa da bu satırları yazıp koymuş kocasının önüne işte..
Sonra Demet Gürsoy'u, Sonra Adnan Mungan'ı, en sonda da, günümüzün ustası Münip Utandı'yı dinledik.. "Ne günah etse açılmaz iki gönlün arası" konserin, hep birlikte final öncesi son şarkısıydı. Ama bizi bekleyen sürprizler vardı..
Ahmet Özhan, programda yokken fırladı sahneye. "Ağabey ben senin doksanıncı yaş günü konserinde olmazsam nerde olurum" demiş, Alaeddin Ağabey'in eline sarılıp.. İki Yavaşca şarkısı da o okudu ve sıra geldi en büyük sürprize..
Sunucu "Bu konser sizsiz kapanmaz" deyince, kopan alkış kıyamet arasında en önde oturan Alaeddin Ağabey sahneye geldi, biz de yazının başına geldik böylece..
Finalde bütün koro ve salondaki sanatçılar sahneye davet edildi.. Melihat Gülses'i gördüm önce.. Çok sevdiğim gençlerden Elif Güreşçi, Ankara'dan gelmiş, hocası, ustası için.. Ve gözlerime inanamadım.. Mustafa Sağyaşar.. O da 84 yaşında.. Nasıl fırladı yerinden koştu sahneye.. Ahmet Özhan bir daha geldi.. Sahnede 25 kişilik falan bir "Efsaneler Korosu" oluştu. Kim yönetebilirdi bu koroyu..
Tabii, Doktor Yavaşca..
1965 yılının ilk günü, 1 Ocak'ta (O gün bile işinin başındaymış, bakar mısınız) Şişli Etfal Hastanesi'nde bestelediği "Şimdi bahara erdim, gonca gonca gül" derdim/ Uzanıp da alsana, sana vermeye geldim/ Seni görmeye geldim, seni sevmeye geldim/ O renkli dudağından bir kez öpmeye geldim"e bütün salon da eşlik etti, tabii..