Serginin ölümsüzü de nasıl olur, diyeceksiniz.. Yaratıcısı "Ölümsüz" olursa, sergisi de bal gibi olur.. Hele o serginin harika hazırlanmış kitabını da alır, baş ucunuza koyarsanız, siz yaşadıkça yaşar, sizden sonra da kimin elinde kalırsa, onunla..
Serginin adı zaten Ölümsüzlüğü vurguluyor.
"Nuri İyem 100 yaşında!.."
2915'te de açılacak.. "Nuri İyem 1000 yaşında" diye..
Bakın, hemen en kolay yerde, Bebek'te Evin Galerisi'nde sergi..
Binlerce, yüz binlerce İstanbullu'nun dinlence, eğlence, yürüyüş, balıkçılık yeri. İstanbul'a gelenler de Bebek'e uğramadan yapamaz..
O zaman bir ziyaret edin Evin'i, ama ayağınızı çabuk tutun, 31 Ekim'de bitiyor..
Kapıdan içeri girince büyülendim ben..
Kronolojik bir sıra ile dizilmemiş resimler.. Ama bakarken hissediyorsunuz..
Nuri İyem deyince hemen gözümün önüne gelen o gözler, o uzun yüz, birden ortaya çıkmamış..
Klasik başlamış o da resme, her büyük ressam gibi..
Sonra kendi stilini yaratmış..
Ali Şimşek anlatıyor, benim ilk gördüğüm günden beri unutamadığım gözleri.. "Kocaman gözler, uzayan yüzler...
Büyüyen neredeyse bir ülke olan kocaman bakışlar. Hüzün ve keder... Uzaktaki köy, varoşun tozlu yolu... Haramiler kenti İstanbul! Ama en çok kadın ve bakış. Bir Nuri İyem resmi gören bir daha unutmaz..
Unutmamalı."
Feyyaz Yaman, Nuri İyem'in "Nalbant"konulu resmini anlatırken şair Turgay Gönenç'e baş vurmuş.. "Bir atın çevresinde sıralanmış dört kişi Her birinin canevinde ayrı bir sevda Her biri ateşe ve sıcağa dirençli Ve yüzleri ozan kavrukluğunda Bir masal kahramanı gibi elleri.."
"Şiirde atın nallanması ve yolculuk hazırlığı, devrime giden uzun bir yolculuğun hazırlığı olarak sembolik anlamda sanatçıya düşen politik sorumluluğu temsil eder" diyor Yaman..
Peki o yola nasıl çıkmış İyem..
Onu da kendi sözleriyle dinleyelim.. "Bir asıra yaklaşan geçmişinde sadece peyzaj, cici portre ve ölüdoğayla (Natürmort) ilgilenmiş Türk resmine gerçek Türk insanı unsurlu canlı doğayı getirmek gibi toplu arayışımız vardı. Hepsinin ötesinde hudutsuz coşkulu, gayretli azimliydik.."
..Ve bir resim sergisinin, hem de hepsi hepsi altı sayfa çıkan gazetelerde, tüm bir sayfayı kapsayan eleştirilerin hem de Ahmet Hamdi Tanpınar gibi dev imzalarla yazıldığı o güzel günlerde, bakın Tanpınar nasıl anlatmış, İyem'in resmini.. "Nuri'nin eseri, değişik çeşnileri birbirine kenetli bir kitaba benzer; bu bir çekirdek kadar sert ve yalnız resme emanet edilmiş sansualite, kadın vücudunun esmer madenden bu çiçek fışkırışı, Nuri'nin her çeşid zevki tatmin edebilecek eserlerdendir.
El verirki resme resim diye bakalım; yalnız bir nazariyenin tatbik şeklini aramıyalım."
Haşo da bunu yazmıştı, bayram evvelsi salı günü, İstanbul Bienali'ni gezmeyi düşünenlere.. "Sanatçının ve yapıtın adını okuyun yeter. Sonra esere bakın sadece.."
Ben en çok Müjde Tanla'ya imrendim.. Şu satırlarını okuyun da siz gıpta etmeyin bakalım, Nuri İyem'in kızına..
"Ben ilkokula başladığımda, ilk defterinde "O" harfinin karşısında odun resmi çizili, "Ö" harfinin karşısında da ördek resmi çizili olma ayrıcalığına sahip tek öğrenciydim.
Babam birbirine yakın harfleri bana söktürmeyi bu yolla halletmişti!."