Minik bir kahvaltı gurubumuz var.. Evvelden kör değneğini beller gibi hep ayni yerde buluşurduk. Sistem değiştirdik. İstanbul bir hazine.. Değişik yerler görmenin, değişik lezzetler keşfetmenin cazibesinin farkına vardık. Şimdi dolaşıyoruz.
Son üç hafta, üç ayrı semtindeydik, güzel kentimizin.
İlki Bebek.. Tam da Lucca'nın yanı.. Yani kentin en ünlü köşesi, ama gittiğimiz yer, yeni. Her şeyi ile..
Kırklareli'nde Palivor diye bir çiftlik varmış. Palivor, çiftliği 300 yıl önce kuran Rum rahibin adı.. Yeni sahipler o ismi muhafaza etmişler. Istranca Ormanlarının ortasında. Hava temiz, toprak temiz, su temiz.. Otlar çeşit çeşit..Bunlarla beslenen hayvanların etleri, sütleri, yumurtaları.. Bu çiftlik ürünlerini satmak için bu marketi açmışlar.. Ama ayaküstü gelenlere tost, hot dog, çeşitli sandviçler de sunuyorlar. Hafta sonları da topu topu iki masalarında gerçek köy kahvaltısı..
Lezzet harika.. Ercan'a söyledim. Artık bütün mutfak alışverişleri Palivor'dan yapılıyor.
www.palivor.com
Tıklarsanız daha geniş bilgi var..
Kuzguncuk'ta Pita, tam bir Anadolu Esnaf Lokantası.. Güngör Dilmen'in Kuzguncuk Türküsü'nü defalarca izlemiştim, göz yaşları içinde.. Kuzguncuk'ta bin yıl kucak kucağa yaşayan insanları sürmüşüz. Rumları, Ermenileri, Yahudileri.. O sürgünün acıklı hikayesiydi oyun..
O zaman İcadiye, şehrin en ünlü piyasa caddesiymiş, o devri Sultani Öğrencisi olarak yaşayan rahmetli Baba Oktay (Kurtböke) anlata anlata bitiremezdi. Kuzguncuk'u, İcadiye'yi ve sevgilisi Kalyopi'yi.. Yıllar sonra zorla göndermiştim onu Atina'ya, evlenmiş, çoluk çocuğa kavuşmuş Kalyopi'yi bir daha görmesi için..
Pita, Perihan Abla dizisinin çekildiği evi geçin (O sokağa Perihan Abla adını vermişler zaten..) bir kaç metre ötede.. Rezervasyon falan yok.. Az biraz bekliyorsun, bir yer ayarlıyorlar..
İki köy yumurtasının yanına, Tokat'ın bezli sucuğunu kestirdim, içinde her şey olan kahvaltı tabağına ilave olarak.. Tereyağı da nefis.. Yumurta ve sucuğun yanına Hıncal'ın parmakları da eklendi..
Üçüncüsü Kanlıca.. Benim yıllanmış, sevgili İkinci Bahar'ım.. Meğer pazarları kahvaltı da verirlermiş. Oraya da gittik.. Sinem'le Erdoğan, ev sahipleri.. Kapıda karşıladılar.. Erdoğan fena meraklı.. Sundukları, en iyi nerdeyse ordan geliyor.. Zeytininden balına.. Yumurtalar da köyden..
"Bir şartım var" dedim, Erdoğan'a.. "Yumurtayı ben yapacağım.."
Kolları sıvadım girdim mutfağa.. Londra'da Hüseyin Özer'in evinde kalmıştım 15 gün. Bana harika kahvaltılar hazırlardı elleriyle.. Harika da yumurta yapardı. Ben yanında yamak.. O pişirirken kirlenen çatal bıçak, tavaları yıkar, bir yandan da cin gibi Hüseyin'i gözetlerdim. Ordan öğrendim..
Valla bir Hüseyin Özer yumurtası yaptım, herkesin damağında kaldı tadı..
Kahvaltı hızını alınca, Tefo da bir gitar çıkarmaz mı ortaya.. Saatlerce kaldık Kanlıca'da..