Ütopya, geleceğe dönük ideal dünyayı anlatır. Distopya tam tersine.. Nükleer savaş sonrası kalanların, müthiş teknolojik güçlere dayanarak kurdukları, korku, dehşet, kıyamet dünyasını..
Şimdi öyle bir distopya devleti düşünün. Ülkeyi yönetenler, insanların avuçlarının içine ele yapışık bir ekran yerleştirmişler.. İnsanlar o avuç içi ekrana bakmaya, ordan gelen emirlere uymaya, sorulara, gene avuç içi klavye ile cevap vermeye mahkûmlar. Başkaca bir yaşama izin yok.. Korkunç değil mi?. Günümüzde bir devlet bunu yapmaya kalksa, bırakın normal insanları, sadece suçlulara ceza olarak verse ve "3 yıl, 5 yıl, 15 yıl, tüm gençliğin boyu böyle yaşayacaksın" dese, "İşkence insan haklarına aykırıdır" diye Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne gider ve kazanırsınız..
Peki ama bu mahkûmiyeti, siz kendi kendinize, üstelik "Ömür boyu" diye keserseniz ne olur?.
Bugün, kendimize uygun, kendimize layık gördüğümüz, tam da tıpkısının aynisi bu değil mi?.
Dün Sevgili Ayşem, harika bir yazı yazmış gene.. "WhatsApp bi rahat bırak!" diye..
"Sosyal medyayı askıya almak istedim, başaramadım. Olmuyor" diye başlamış.. Niye olmuyor?. Kendince bir yığın özür yaratmış, içini rahatlatmak için..
"Zamanımın çoğu elimdeki telefonun ekranına bakarak, iletiler paylaşarak geçiyor. Facebook ayrı, Instagram ayrı, Twitter, Snapchat ayrı emek istiyor.
Hadi onları düzene koyduk, peki şu bip bip, cık cık, pıt pıt durmak bilmeyen WhatsApp mesajlarını ne yapacağız?
Diyelim her sabah gazeteleri telefonumdan okuyorum, onu bile gelen WhatsApp mesajlarından okuyamıyorum" diyor, Ayşe..
Mahkûmiyetin felaketine bakar mısınız?. Gazeteleri bile telefonundan okuyormuş.. Sabah kalkıyor, elinde telefon. Bütün gün telefon, gece yastığa başını koyuyor, elinde hala telefon..
Hepsi tamam da, WhatsApp'e yetişemiyor. "Bi rahat bırak" diyor..
Yahu Ayşe, sen kendini bi rahat bıraksan, olmaz mı?.
Tüm yaşıtlarının gıpta ettiği muhteşem bir hayatın vardı.. 24 saatin 24'ünü de dolu dolu yaşayan.. Şimdi 5 santimetre bir ekrana mahkûm etmişsin kendini "Efendim lazım, efendim şart" yaveleriyle.. Gerçek dünyayı yaşamaya saniye bırakmadan, sanal dünyaya gömülmüşsün..
Arkadaşlarınla sinemaya gittiğinde bile, aklın, ilk yarı boyu işaret veren telefonunda.. "10 dakika ara" der demez, hemen telefona sarılıyorsun.. Hadi parmaklar kaymaya başlıyor o beş santimetrekarede.. Arkadaşlarını unutmuşsun, onlarla beraber sinemaya gittiğini unutmuşsun.. Niye beraber gittin o zaman, sorusuna da aldırmıyorsun. Çünkü onlar da senin gibi.. "10" der demez perdede ötesini beklemeden telefonlarına saldırmışlar.. Birlikte sinemaya gitmiş beş arkadaşın beşi de kopmuş gerçek dünyadan..
Hepsinin gözü 5 santimetre karede.. Parmaklar o beş santim üzerinde kayıyor..
Yahu iki çift laf et, gördüğün film hakkında.. Paylaş, birlikte film izlemenin keyfini.. Ne gezer.. O devir bitti artık.. Dön salona bak.. 100 kişiden 90'ı telefon üzerinde parmak kaydırıyor..
Film bitiyor öyle.. Sinema salonunun yanındaki bir cafeye oturuyorsunuz, beş arkadaş.. Garsona sipariş verirken bile gözler beş santim ekranda. Parmaklar kayıp duruyor.. Yahu niye buluştunuz?. Niye önce sinema, sonra yemek diye program yaptınız ki?. "Kızlar.. Kızlar" diye niye toplanıyorsunuz ki, ortak tek eyleminiz gözlerinizi diktiğiniz beş santimde parmak kaydırmakken..
"Tüm bir gençliği, bir daha bir saniyesi geri gelmez gençliği, 5 santimetrekare ekrana mahkûm edecek caniyane güç ve kafa hangi zalim distopya diktatöründe olabilir" diye düşünme boşuna.. O zalim, o cani, o hain diktatör sen, kendinsin, Ayşe!..
İnsanın en korkunç ihaneti, kendisine olanıdır..
Bir hafta, bir haftacık dene.. Cebini sessize al. Üzerinde isim görmediğin hiçbir çağrıya yanıt verme. İsimlerden de canının istediğine bak sadece..
Facebook, Instagram, Twitter, Snapchat ve dahi geri kalan bütün o hayatı öldüren, cinayet programlarını kapa.. Bir hafta için gerçek dünyaya dön..
Beş santimlik ekrana 7-24 mahkûmiyet ortadan kalkınca, dünyanın ne kadar güzel, hayatın ne kadar dolu ve rengarenk olduğunu fark edecek, yıllardır, beynini tırmalayan "Ben niye mutsuzum" sorusunun yanıtını da bulacaksın, Ayşe..
Tüm Ayşeler!.. Ahmetler!..
Ben 75 yaşındayım ve mutluyum Ayşe!. Çünkü hayatımı dolu dolu yaşadım. Yaşıyorum..
Benim dünyam gerçek Ayşe.. Sanal dünyanın beni mahkûm, beni oyuncak yapmasına izin vermedim hiç!..
Bana sanal dünyanın mutlu ettiği tek, bir tek kişi göstersene Ayşe!.