Dün, bir, sadece bir tek gün içinde gazetelerde yer alan çocuk suçları haberlerinden bir demet sunmuş ve demiştim ki.. "Bu haberler o kadar çok, o kadar yoğun ki, kanıksadık. Medya artık haber değeri bile vermiyor. İç sayfalarda tek sütun falan gösteriyor.. Oysa bir düşünün.. 24 saatçik bu haberleri bir düşünün.. Yarın görüşürüz!.."
Bir kişi düşündü mü acaba?.
Mesela, bu ülkenin beş büyük gazetesinin Genel Yayın Müdürleri düşündüler mi acaba, bu haberlerin biri, bir Batılı ülkede olsa, ora gazeteleri bu haberi nasıl verirlerdi?.
Mesela bu ülkenin, konunun doğrudan sorumlusu Aile Bakanı düşündü mü acaba, bu olaylardan biri, bir Batılı ülkede geçse, o ülkedeki meslektaşının tutumu ne olurdu?.
***
Bu köşede sık yazdığım için ondan başlayayım.. Hem de ayni kentte, Muğla'da iki okul servisi kazası.. Kendi taşıdıkları öğrencilere çarpmış sürücüler. Bir çocuk ölmüş. Bir çocuk şu anda yoğun bakımda..
Çocuğu ezip öldüren şoföre istenen ceza iki yıl. Bu sabah gazetemde okudum. Marketten muz çalan iki çocuğa verilen ceza da (Üstelik market sahibi şikayetçi olmadığı halde), iki yıl.. Yasalarımızın adaletine bakar mısınız?.
Bir çocuğun canı, eşittir, iki muz!..
"Her sabah milyonlarca çocuğumuzu emanet ettiğimiz Okul Servisleri'nin trafikte özel kuralları olmalı.. Bu servisleri "Deli" kanlılar değil, Amerika'daki gibi yaşını başını almış ve aile babası, çoluk çocuk sahibi, sorumluluk duygusu iyice yerleşmiş orta yaşlılar kullanmalı" demiştim..
Niye Amerika'dan örnek verdim.. Bu çocuk konusunda dünyanın en titiz, en hassas ülkesidir de ondan.. Çocuklarına en sahiplenen ülkedir orası..
Bir servis görüntüsü anlatayım.. O her yerden seçilen, ayrılan sarı renkli ve siyah şeritli Amerikan okul servisi öğrencisini indirmek üzere yol kenarında durdu mu, otobüsün (Orda Deli Dumrul arabası minibüslerle değil, sağlam ve yavaş giden otobüslerle taşınır öğrenciler.) yol tarafından, sarı ışık saçan bir çubuk havaya kalkar.. Bu çubuk havada olduğu sürece, o yolda trafik durur. Ne arkadan gelen servisi sollar, ne karşıdan araba yürür gider..
Neden?.
Servisten inen minik, aniden otobüsün önünden ve arkasından yola fırlayabilir de ondan..
Şoför indirdiği çocuğu dikkatle izler. Evin kapısından girdiğini, ya da bekleyen annesinin elini tuttuğunu görünce, o zaman, ancak o zaman, o sarı kanadı indirir, trafiği açar, otobüsünün kapısını kapatır ve freni bırakıp gaza basar..
O zaman bizdeki gibi bir şoförün kendi taşıdığı çocuğu öldürmesi, buz tutmuş ırmağın kenarında tek başına bırakıp gitmesi, ya da, indirdiği çocuğu arkadan gelen bir başka arabanın ezmesi mümkün olmaz.
Servisler, çalıştıkları bütün kentlerde baş belası.. Trafiğin perişan olmasının baş sorumlusu.. Yıllar önce Ankara'da vardı, otobüs servisler. Yerel gazetedeki köşemde uğraşmış, didinmiş, o servislerin kalkmasını, otobüslerin de EGO'ya (Belediye otobüs şirketi) devrini sağlamıştım.
İstanbul'da tüm polislerin emir almış gibi, her türlü kuralı hiçe saymalarına göz yumduğu o felaket servislerden vazgeçtim. "Hiç değilse okul servislerini, çocuklarımızı, ülkemizin, neslimizin geleceği çocuklarımızı emanet ettiğimiz okul servislerini biraz düzenleyelim" dedim. Sağ olsun Milli Eğitim Bakanı
Nabi Avcı Hoca ilgilendi. Derhal yeni bir yönetmelik hazırlanmasını, Okul Servisi şoför yaşının da 30'a çıkarılmasını istedi.
Allahtan seçim yasası sayesinde istifa etti de kurtulduk, İçişleri Bakanı Efkan Ala anında müdahale etti. Seçim var ya haziranda.. Servisçileri kızdırmak olmaz.. Derhal açıklama yaptı..
"Servis yönetmeliği yapmak, Karayolları'nın hakkıdır. Milli Eğitim karışamaz" dedi. Milli Eğitim'in "30" dediği yaşı "26"ya indirdi. Yeni yönetmeliğin derhal yürürlüğe girmesini de durdurdu. "Gelecek ders yılı başına", yani "Seçimden sonra" dedi..
Bay Ala'ya sormak isterim şimdi..
Okul Servislerinin sebep olduğu ölümlü çocuk kazalarının istatistiği var mıdır, zat-ı alilerinizde?.
Bir çocuğun canı, sizce kaç oy değerindedir?.
Bir soru da Milli Eğitim Bakanı Nabi Hocam'a..
Milyonlarca aile, her sabah çocuklarını, daha bir köprü, oto yol düzenlemesi yapmaktan aciz Karayolları'na mı, yoksa, Milli Eğitim Bakanı, yani size mi emanet ediyorlar?.
O zaman sorumlu kim?.
Sorumlu kimse, yetki de onda olmalı değil mi?.
***
Bu dediğim kazalar, hem de ülkemizdeki gibi seri halinde değil, tek, bir tek yerde, bir tane olsaydı ve bir çocuğun burnu kanasaydı, orada medya, ortalığı darmadağın eden manşetler atar, köşe yazıları yazar, valisinden belediye başkanına, eyalet bakanından, federal sorumluya istemedik ve almadık kelle bırakmazdı.
Biz haber yapmaya bile üşeniyoruz.
Bu dün verdiğim örneklerin sadece bir tanesi.. Daha fecileri, daha acıklıları sırada..
Haftaya onları da yazacağım.. Başta meslektaşlarım bu ülkede birilerinin yüzü kızarana dek!..