Amerika'yı dünyayı kastetmiyorum başlık sorusunda.. Bizim ülkemizden söz ediyorum.
Son yıllarda ilk defa Oscar adayı filmlerin pek çoğunu henüz bu ülkede seyretmedik de ondan.. Film ithalcilerimiz ve sinema salonları işletmecileri, nedendir bilmem bu yıl çok geç kaldılar. Biz filmleri Amerika ile beraber, hatta daha önce izlemeye alışmışken, neden geride kaldık bu defa?. Yerli film baskınından mı?. Okullar tatil diye salonları yığınla saçma sapan film doldurduğu için mi?.
Filmi seyretmedin mi, oyuncuları izlemedin mi, yarışma seni fazla ilgilendirmiyor. O yarışın parçalarından biri olamıyorsun..
Bunları kızıma söylüyorum ki, gelinim anlasın.. Antalya Belediye Başkanı Menderes Türel dostum.. Altın Portakal'ı bu ülkenin Oscar'ı yapmak istiyorsan, Oscar yönetmeliğini getir, uygula. Amerika'yı yeniden keşfetme..
Yani sadece gösterime giren filmler yarışsın. Sırf Festival için yapılmış, vizyona girmemiş, ve de girse de izlenmeyecek "Entel, dantel" filmler değil.. Gördüğümüz filmler de yarışsın ki, bizler ekran başında dostlarla, ailelerle toplanıp, aramızdaki iddiaları da heyecana katıp, Altın Portakal'ın her saniyesini göz kırpmadan izleyelim..
Dedim ya, aday filmlerin çoğunu izlemediğim için, kendi adaylarım yoktu. Olmayınca, geceyi uykusuz geçirmeme sebep de yoktu. Öyle ki sabah kalktığımda televizyona, ya da ipadime bile davranmadım, "Kim kazanmış" diye bir heyecanım olmadığı için..
Gazeteye gelirken, yolda Google'a girdim de vakit geçirmek için. O zaman öğrendim ancak kazananları..
Bir gece evvel, Yasemin, eşi Can, bizim Sabah. com.tr için her hafta gelip benimle spor söyleşisi yapan Özge'nin nişanındaydık.
Özge Aydın, eski Sabahçı kardeşimiz Ercan Öz ile yüzük taktı. Onlara da mutluluklar bu arada.. Yaso fena Oscar meraklısı..
Bana hemen adaylarımı sordu.. "Görmedim ki" dedim.. "Ama bazı adaylarım tahminle var" dedim..
Söyledim sonra..
"Erkeklerde Eddie Redmayne, kadınlarda Türkiye'nin Yüzü, Julianne Moore alacak.."
Neden?..
Çünkü, uzun yıllar içinde öğrendim ki, Oscarları oylayan Amerikan halkı, rol kesmelere fevkalade fırsat tanıyan arızalı rollere hemen kapılıyor.
1996 Oscarlarında, Sean Penn değil de Nicolas Cage kazanınca, iyice emin oldum, bundan. Penn, Dead Man Walking /Ölüm Yolunda'da, bir idam mahkumunun son günlerini canlandırıyordu. Final sahnesinde ölüm odasına yürüyenin gerçekten o olduğuna inanıyordunuz. Ama Akademi üyeleri Oscar'ı, sinemada, tiyatroda en kolay rollerden biridir, bir "Sarhoş"u oynayan Nicolas Cage'e verdiler, Las Vegas'tan Kaçış/ Escape from Vegas ile..
Eddie Redmayne'yi Jüpiter Yükseliyor diye kabak çekirdeği eğlencelik bir filmde, aptal bir rolde izlemiş hayran olmuştum.
Stephen Hawking'i oynarken, rollerin daniskasını keserdi artık.
Julianne Moore da, alzheimer'a yakalanan edebiyat hocasında, daha da daniskasını kesecekti tabii.. Gone Girl/ Kayıp Kız da Rosemond Pike, akıllara seza bir oyunculuk sergilemişken, o gidecekti tabii, heykel..
J.K. Simmons, Whiplash'de En İyi Yardımcı Erkek Oscar'ını alıp götürecekti, kesin. Çünkü daha iyisi olamazdı zaten..
Bana sorarsanız, filmin baş rolü ondaydı aslında.. Yardımcı diye aday gösterilmesi, Ed Redmayne'ye yaradı sonunda..
Bu arada.. Whiplash filmi üzerine tonla yazı okudum.. Benim gibi yere göre sığdıramayanlardan, "Sıradan bir film işte" diye küçümseyenlere dek, sinema eleştirmeni köşe yazarı imzalı tonla yazı.. Ama gördüm ki, filmi anlayan pek yok..
Herkesin ağzında "Hırslı bir hoca" lafıdır gidiyor.. Peki hırslı da, neyin hırslısı?. "Öğrencisini en iyi yapmak" diyorlar..
Yanlış!..
"En İyi Olmak", öğrencinin hırsı.. Bu yüzden ailesinin fertleriyle kavga ediyor. Bu yüzden en yakın arkadaşlarına kazık atıyor.
En İyi Olmak uğruna satmadığı kimse yok. Sevgilisi dahil.. O yüzden yapayalnız bir genç.. Onu mesela kimse anlatmamış, analiz etmemiş. Oğlan "en iyi" de oluyor, ama hırslı hocayı gene tatmin etmiyor.. Niye?.
Çünkü hocanın amacı çocuğu en iyi yapmak değil..
Filmin ilk ve son on dakikalarını dikkatle izlerseniz, çözüm orda.. Hoca, ilk sahnede, delikanlıdaki yeteneği ve potansiyeli görüyor.
Onun için hocalığına kendi talip oluyor..
Çalıştırmaya başlıyor.. Yapabileceğinin en iyisine ulaşması "Kendisinin en iyisi" olması için.. "Dünyanın en iyisi" olması için değil.. Bu ikisi arasında Himalayalar kadar fark var..
En İyi Olmak ve Olabileceğinin En İyisi olmak farkını anlayamayan, bu filmi çözemez..
Hocanın niye o kadar sert, o kadar acımasız olduğu ancak o zaman anlaşılır.
Filmdeki "Jo Johnson, öfkeyle zili fırlatmasa, Charlie Parker de olmazdı, Bird şarkısı efsanesi de" cümlesi de o zaman çözülür..