Yılın ilk granşilem turnuvası Avustralya Açık Finalleri de olunca, hafta sonunu evde geçirme kararı verdim. Cumartesi günü, Maria Sharapova- Serena Williams, pazar günü de Andy Murray- Novak Djokovic finallerini izledim..
Özet!..
Tenis bitiyor. Saatler süren maçlarda hatırlanacak anların sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Servis çizgisi arkasında durup top çeviren ve rakibin hatasını bekleyen oyuncuları izlemek keyif vermiyor. Ayni hareketin on, yüz, bin defa tekrarına bakmak ne zevk verir ki?.
10 yaşındaki çocukları karşı karşıya koyun.. Topu 20-25 kere çevirirler, biraz raket tutmayı öğrenmişlerse..
Bu top çevirenlerin adı Djokoviç ve Murray olunca, topun 27 kere gidip gelmesine, spikerin "Muhteşem.. Harika" diye bağırması ne oluyor, peki..
Her iki maçı da, göreceli olarak daha iyi oynayanlar kaybetti.
Sharapova, Serena'nın benim "Ambulans/ Cankurtaran" adını verdiğim servislerine yenildi.. Venüs, her sıkıştığı anda, erkekler kadar sert servisler atıp durumu kurtardı. Ace rekoru kırdı. Sharapova ise, ilk setteki Tie breakte bile çift hata yapacak kadar kötüydü servislerinde. Oyunu genelde o yönettiği halde..
Hayatının en kötü turnuvalarından birini oynayan Djokovic, rakipleri Federer, Nadal ve finalde Andy, daha da kötü oldukları için şampiyonluğa ulaştı.
Turnuvanın güzel tarafı, ödül törenleriydi.
Her iki kupa töreninde de, ortada tek siyasi, tek bürokrat görmedik. Ne Avustralya'nın ne de Melbaurne'un bağlı olduğu Victoria eyaletinin bir makam sahibi, ödül töreninde podyuma çıkmadı.. Bizdeki yalakalık orda yok.
Kısa sunum konuşmalarını Avustralya Tenis Federasyonu Başkanı ile, Avustralya Open Organizasyon Komitesi Başkanı yaptılar. Ödülleri ise, kadınlarda Martina Navratilova, erkeklerde Roy Emerson gibi iki tenis efsanesi verdiler.
"Spor sporcularındır" dediler. "Siyasilerin, ya da bürokratların değil.."
Şimdi sırada Fransa Açık var. Dilerim bu defa bir damla tenis olur.