Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Byzantium'dan Konstantinople'a..

Üstad Radi Dikici yaşadığımız kent İstanbul'un dört kuruluşunu anlatmaya devam ediyor. Bu hafta yolladığı sunuş notu şöyle..
"Okurlarımız bu hafta İstanbul'un, üçüncü ama gerçek kuruluşunu okumaya başlayacak. Özellikle bu haftaki yazıma 300'lü yıllarda Roma İmparatorluğu'nun büyüklüğü hakkında fikir sahibi olunması için haritayı ekledim. Sizin de geçen hafta not olarak yazdığınız gibi, okurlarımız böylece başkentini Konstantinople'a (İstanbul) taşıyan bir dünya devleti Roma'yı tanıma fırsatını bulacaklardır."

***

M.S. 300'lü yıllarda bir dünya devleti olan Roma İmparatorluğu çok geniş bir alana yayıldığı için, her bir bölümü (Prefekture) bir imparator tarafından yönetilmekteydi. Ancak imparatorlar arasında en kıdemli olan ve daima en son kararı veren Roma İmparatorluğu'nun yeni başkenti İzmit'te oturan Diocletian'dı.
Diocletian 296 yılında Fransa, İspanya ve Britanya'yı yöneten İmparator Konstantius Chlorus'dan, oğlu Konstantin'i alarak İzmit'e gelmesini istedi..
Baba oğul başkent Trier'den aynı yıl yola çıktılar. Uzun yolculuktan sonra, İzmit'ten önceki son durakları Byzantium'a varınca vaktiyle İmparator Septimus Severeus tarafından yapılan sarayda kaldılar.
İşte ileride Byzantium'un veya Konstantinople'un (veya İstanbul'un) kaderini belirleyecek olay, o sırada yaşandı.
Sabah erkenden kalktığında baba Konstantius Chlorus, oğlu Konstantin'in ortalıkta olmadığını gördü ve mabeyinciyi çağırarak oğlunun nerede olduğunu sordu.
"Çok erken kalktı ve kahvaltı edip atına binip gitti efendimiz. Giderken, 'Beni soran olursa, iki saat kadar sonra döneceğim' dedi."
İmparator hazırlanan mükellef kahvaltı sofrasına oturdu. Çok geçmeden Konstantin içeri girdi. Gözleri parlamaktaydı.
"Baba, burası adeta dünya cenneti. Surların dışına çıktım. Ormanlık bölgeleri dolaştım. Daha sonra deniz kenarına indim. Her yerde ayrı bir güzellik gördüm. Burası tam bir başkent olmaya layık bir konumda. Çok heyecanlandım."
"Oğlum burası minik bir yer. Ne Trier, ne Milano ve hatta ne de Selanik'e benziyor. Söylediklerinden hiçbir şey anlamadım."
"Baba burası o kadar muhteşem ki, işlenirse Roma bile buranın eline su dökemez."
Baba, oğul, daha sonra onlar için hazırlanan bir gemiye binerek karşıya geçtiler. İzmit'e gittiler.
Babası 306 yılında ölünce tahta geçen Konstantin, 325 yılında yani 19 yıl içinde tüm rakiplerini ortdadan kaldırarak Büyük Roma İmparatorluğu'nun tek hakimi haline geldi.
Kendisinden önce hüküm sürmüş tüm imparatorlar gibi, o da devleti, bürokrasinin bulunduğu İzmit'ten yönetti ama kentin konumu itibarıyla imparatorluk başkenti olarak kalmasını pek uygun bulmuyordu.
Bir defa şehir çok küçüktü. Geniş bir aileye sahip olduğu için, imparatorluk sarayına sığmaları bile mümkün değildi. Roma'yı zaten istemiyordu. Bunun da iki nedeni vardı. Bunlardan ilki, Roma'dan tüm imparatorluğu kontrol altında tutmak zordu. İkincisi, Roma halen çok tanrılı din döneminden kalma bina, heykel ve tapınaklarla doluydu. Onları olduğu gibi korumanın insanlık borcu olduğunu bilmekteydi. Ama bunların hepsi Hıristiyan inancına aykırı olduğu için, muhtemelen kendisini Roma'da pek rahat hissetmeyecekti.
Aklında hiç, ama hiç unutmadığı Byzantium vardır.
Konstantin, kafasındaki ideali gerçekleştirmek için harekete geçmeye karar verdi. O sırada Byzantium'da bulunan ve donanma komutanı da olan oğlu Krispus'a "Beni bekle" diye haber gönderdi.
Oğul Krispus, babasını törenle karşıladı. Ertesi gün baba oğul şehre göz attıklarında ikinci yüzyılın sonlarında İmparator Septimus Severus tarafından yapımına başlanan hipodromun yarım kaldığını gördüler. Yine onun tarafından yapımına başlanan ancak tamamlanamayan tapınağın ise sadece kalıntıları vardı. O dönemde yapılan Septimus Severus Surları ise olduğu gibi durmaktaydı.
Konstantin daha sonra Haliç girişindeki küçük limandan Krispus ile bir gemiye binerek Byzantium'u denizden görmek istedi. Önce Boğaziçi'nden geçerek Euxin'e (Karadeniz) doğru yola çıktılar. Boğaz'ın her iki tarafı ormanlarla kaplıydı. Ancak denizin dalgalı olması nedeniyle geri döndüler. Ertesi gün Pronpontis'i (Marmara Denizi) gezdiler. Sahili takip ederek yaptıkları yolculukta ilk gördükleri küçük tabii liman oldu. Ondan beş mil ileride daha büyük tabii limana (Theodosius) ulaştılar.
Konstantin yaptığı bütün incelemelerden sonra gördü ki, Byzantium merkez olarak alındığında Karadeniz'den Marmara'ya, oradan Akdeniz'e uzanan yol üzerinde her türlü ticareti kontrol etmek mümkün olabilecekti. Ayrıca Afrika'dan gelecek yiyecek maddelerinin stoklanıp dağıtımı için ise en ideal merkezdi.
Sonunda Byzantium'u Roma İmparatorluğu'nun başkenti yapma kararını verdi. Roma'ya özel bir ulak gönderip, dönemin en ünlü iki mimarını çok acele Byzantium'a çağırdı.
Onlar gelene kadar, şehrin ne kadar büyük olacağına karar vermek mecburiyetindeydi. İlk emri şehri dar bir alana sıkıştıran Septimus Severus surlarının yıkılması oldu.
Haftaya: Konstantinople kuruluyor.

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA