"Daha dün bir, bugün iki, adama şans ver" diyenleriniz çıkacaktır..
Fener maçına sayılı günler kala, gelin de bunu Galatasaray camiasına anlatın bakalım..
"Daha da kötü" dememin iki sebebi var..
1- Geçen yılki tüm kişisel hatalar devam ediyor. Demek ki, Mancini'nin raporuna itibar edip Sabri'yi kadro dışı bırakan Prandelli, öteki maddelere itibar etmemiş. Ya da otoritesi yok.
İmamlar hala bildiklerini okuyorlar.
2- Prandelli, hücum futbolunu seven Fatih Terim ve Mancini'nin aksine takıma savunma futbolu oynatıyor. Bu da hücum gücünü nerdeyse sıfırlıyor.. Galatasaray'ı kümede kalma savaşı yapan sıradan bir takıma dönüştürüyor.
Söze, ikinciden başlayalım..
Fatih Terim, Galatasaray'a 4-4-2 oynatıyordu. Çift santrfor.. Mancini sürdürdü.. Bu oyunda, iki beke, ayni zamanda açık gibi oynayan adamlar konuyor, orta sahanın kenarlarında gene hızlı, top süren, adam eksilten, orta yapan adamlar yer alıyordu.
Arka arkaya oynayan bek ve açıklar, o kanattan gelişen akınlarda ikili oynayarak rakip savunmayı dağıtıyor ve ortaya gol pasları atıyorlardı, yerden ve havadan.. Ortadaki çift santrfor bu pasları ön ve arka direk paylaşımı yaparak değerlendiriyorlardı.
Orta alandaki dörtlünün ortasındaki iki adam, (Genelde Melo ve Selçuk) oyun kurucu olarak hücumda görevliydiler aslen.. Ya kanat akını başlatıyorlar, ya da kendileri ileri çıkıp ara paslarla çift santrfordan birini gol pozisyonuna sokuyorlardı.
Savunma forvetler üzerine çekildiğinde ise, 20-25 metre civarında kendileri şut pozisyonu buluyorlardı. Melo ve Selçuk'la akın başlarken, çapraz koşular yapan santrforlar da, rakip savunmanın ortasını dağıtıyorlardı.
Rakip hücuma geçtiği zaman, pozisyona göre bu ikiliden biri ön libero olarak çekiliyor, öteki önde kalarak, baskıyı, yani presi yönetiyor, top kapılır kapılmaz da kontratağı başlatıyordu.
Prandelli takımın yıllardır ezberlediği bu taktikten vazgeçti ve eldeki kadroya hele hiç uymayan bir 4-1-3-1'e döndü..
Melo, gerideki "1" yani çakılı ön libero olunca, üçüncü stopere dönüştü, ileri çıkmaz, oyun kurmaz ve hücuma katılmaz oldu.
Selçuk oyun kurucu olarak yalnız kaldı. Ama geçen yıl başlayan o korkak, risk almayan, Burak'tan çok Muslera'ya pas vermeyi tercih eden (O zaman istatistiklere "İyi Pas" diye geçiyor ya, top rakibe gitmedi diye, lanet olsun..) oyununu sürdürünce, Galatasaray'ın hücum gücü büyük bir darbe yedi.
Öte yandan, ortadaki adam sayısı 3'e inince, üçlünün kenar adamları çizgi üzerinde oynayamaz oldular.
Çünkü kenara gittiklerinde orta saha boşalıyordu. Zorunlu olarak içeri kaydılar. Kayınca rakip savunma kalabalığının içinde kayboldular.
Arkalarındaki beklerle ikili kanat oyunları ve akınları da bitti.
İleride tek forvet taktiği için Burak herhalde, dünyadaki sonuncu santrfordu.
Burak, Hakan Şükür tipli, sırtı kaleye dönük bir santrfor değil.
Onun hüneri, savunma arkasına atılan toplara koşmak, ikinci santrforla çapraz koşular yapıp rakip savunmayı dağıtmak ve kanat akınlarında gene ikinci santrforla direkleri paylaşıp gelen havadan ve yerden pasları gole çevirmek..
Kanat akını yapamaz hale gelen takımda, tek başına santrfor oynatılan Burak, hiç bir şey yapamaz hale geldi, takımı nerdeyse 10 kişi oynatır duruma düştü.
Galatasaray'ın hücum gücü nerdeyse sıfırlandı!.
Yarın "Birinci Madde"yi konuşacağız!..