Savaş yazısını yazarken, Hüseyin Minareci'nin haberi geldi.. Savaş gibi dostum değil ama, gene o yıllara denk gelen ahbaplığımız, karşılıklı kahve içip, sohbet etmişliğimiz var..
Hüseyin, ilk Alamancılar'dan ama en akıllılarından.. Münih'e yerleşince, hem orda yaşayan Türklere, hem de Türkiye'den gelen turistlere hizmet eden bir dükkân açmış, Banhof'un oralarda..
O yıllarda Alman kentlerinde kerteriz noktası istasyon. Uçak yolculuğu pahalı. Zor. Çok az sefer var zaten.. Trenle gelip gidiyor millet. Gittiği kette ilk gördüğü yer de Banhof oluyor tabii.
Hüseyin "Export" dükkânı açmış.. Almanya'dan bir şey getirecekseniz, ki o yıllarda toplu iğne bile Almanya'dan gelirdi, mutlak Hüseyin'e uğrardınız. O size gümrükten aynen geçen malları anlatır, gümrüğe tabii olanlar hakkında bilgi verir, hazırladığı evraklara da, Almanya'dan ayrılırken, vergi iadesi almanızı sağlardı.
Almanya'da yaşayan Türklere de başta plak, Türk malları satardı. İki taraflı ticaret..
Minareci'yi herkes bilir, herkes tanırdı. Dükkânı kahvehane gibiydi. Uğrayanları kendisi ağırlardı. Birkaç defa sohbet edip, kahvesini içmişliğim var. Ahbaplığımız ordan gelir.
Türkiye'ye en çok sattığı mal, 1970'ten sonra televizyon oldu. Yayınlar bizde yeni başlamış. Ülkede televizyon yapan yok. İthal eden de öyle pahalı satıyor ki. Yani ben bir tane almaya kalksam, üç maaşım falan. Oysa Almanya'dan getirebilsem, nerdeyse bedava.. Bedava da "Getirebilsem.."
Çünkü gümrüğe tabii. Bir yandan tonla formalite.. Bir yandan tonla gümrük.. Getirdiğine değmez.
Hüseyin'in zekâsı sorunu çözdü.
Yönetmeliğe göre,portatif, yani taşınabilir olanı gümrüğe tabi değil.. Ben de o kafa ile bir Moskova gezisinden elimde, eni boyu 12 santimlik, yani inanın palto cebine sığar bir minik televizyonla dönüştüm. Gümrükçü "Yasak" dedi.. "Bre aman, portatif?.."
"Hani kulpu" dedi, gümrükçü.. Meğer yönetmelik portatifi "Kulplu" diye tarif etmiş. Ebat yok..
Bir gün Münih'te Hüseyin'in dükkâna uğradım gene.. Yeni model Nordmende çıkmış. Hayran hayran bakıyorum.. "Al götür" dedi bana.. "Sana maliyetine veririm.."
Para mesele değil ki.. İki kolumu açarak ancak kucaklayacağım o koca televizyonu nasıl sokacağım ki yurda..
"Bunların portatifi var" dedi..
O dev Nordmende'nin tepesine James Bond çantası kulpu takmışlar. O mu takmış, fabrikayla mı anlaşmış bilmem. Ama o kulpun o aleti taşımayacağı kesin..
"Sen al git, gerisine karışma" dedi..
Aldım gittim. Ankara'ya indik, hava alanına.. Benim koca koli dönüyor.. Taşımama imkân yok. Hamaldan yardım istedim. Arabasıyla getirip gümrükçünün masasına koydu. "Aç" dedi gümrükçü.. Üst kapağını bantları yırtarak açtık. Kulp göründü.. "Geç" dedi, minnacık TV'ye "Yasak" diyen gümrükçü..
O boy televizyon o yıllarda çok az.. Telesafirlerim arttı, özellikle maç günleri..
Hüseyin Minareci, ilerleyen yıllarda plak işine ağırlık verdi. Almanya ve Türkiye'de plakçı olarak ün yaptı..
Almanya'da yaşayan, ya da yolu Almanya'ya düşen Türklerin hepsinde hemen hemen bir Hüseyin Minareci anısı vardır.
Nur içinde yatsın o da!..