Bir gecede iki konser olur mu?.
Birinin sonundan, ikincinin başından vaz geçersen olur. Cumartesi akşamı Ünal'la aynen öyle yaptık..
Önce Boğaziçi Üniversitesi'ne gittik. 12 yıllık "A Capella Boğaziçi" konserine..
Yılbaşı tatili.. Üstelik, final sınavları zamanı. Bir Üniversite konseri için daha kötü gün olmaz.. Nasıl korkarak gittim, "Üç beş kişi oluruz" diye.. Ben bu Boğaziçi ile gurur duyuyorum.. Son koltuğuna dek doluydu Albert Long Hall..
Konser, aslında 13 Aralık'ta imiş. Ama o kar baskını vardı ya, trafik bile durmuştu. O yüzden ertelemişler. Başka tarih de yok..
Seren Akyoldaş (Soprano), Ezgi Aslan (Alto), Recep Gül (Tenor), Ali Göktürk (Bas), Kaan Bayır (Tenor), seslerini enstrüman gibi kullanarak müzik yapıyorlar.. Ama nasıl harika yapıyorlar..
Gurubu Boğaziçi Müzik Klübü bünyesinde kurduklarında hepsi öğrenciymiş.. 2005'te Kerem Görsev farkına varmış gençlerin. Önlerine düşmüş, onlara ilk albümlerini yaptırmış. Okul bitince, her biri bir yere, çoğu dünyanın dört bir yanına dağılmışlar. Ama müzik aşkları onları zaman zaman bir araya getirmiş.. Konserlere devam etmişler. Bu konserlerden birini de Fazıl Say izlemiş. Bayılmış.. "Bütün eserlerim sizin" demiş..
Haydi, başlamış çalışma ve bir bölümü Fazıl Say eserlerinden ikinci albüm hazırlanmış. Konser bu albümün tanıtımı işte..
Bir yanımda Kerem Görsev var.. Konser başlarken omzuma bir el dokundu. Döndüm Fazıl Say.. "Arkandayım" dedi.. "Biz senin arkandayız" dedim, gururla..
Ve konser Fazıl Say'ın iki sene önce, Mozart'ın kenti Salzburg'da, adını taşıyan Mozartium salonunda Avusturyalıları nasıl salladığını gözlerimle gördüğüm, kendi düzenlemesi Mozart Alla Turca (Türk Marşı diye bilinir) caz fantezileri ile başladı.. Ardından Nazım Baladına girdiler.. İnanın gözlerim yaşardı. Sonra harika bir Kürdilihicazkar Longa ile salonu coşturdular. Sonra gene Fazıl.. İstanbul'u dinliyorum (Orhan Veli tabii).. Sevenlere Dair.. Ve Dört Şehir'in finali Bodrum..
Arada kuliste gençlerle sarmaş dolaş olup, aklımı da orada bırakıp (Bana kaydın DVD'sini yollamaya söz verdiler.) öbür konsere TİM'e koştum..
Türker Ağabey, (İnanoğlu) bir Rembetiko Gecesi yapmış.. Yüzlerce yıl bir arada yaşayan Türklerin ve Rumların ortak müziği yani. 19'uncu yüzyılda Atina, İstanbul ve Selanik'te Cafe Aman adı verilen müzikhollerde çalınanlar yani.. Cafe Aman İstanbul, Yaşamdan Dakikalar'a davet ettiğimiz gurup. Yunanistan'dan da bir müzik ve dans gurubu eklenmiş onlara.. Konser devam ederken Türker Ağabey'in locasına sessizce sızdık.
Salonu gördüm önce..
Bu kadar dolu hiç görmemiştim TİM'i.. Türker ağabey "Rekor" diye fısıldadı kulağıma..
Sonra, Konya'nın, Trabzon'un, Ege'nin ve Akdeniz'in Türk ve Rum ortak şarkı, türkü ve danslarının müthiş bir gösterisinin içinde bulduk kendimizi.. Rumca başlayıp türkçe, türkçe başlayıp rumca devam ediyorlardı..
Zeybekler, horonlar harikaydı..
Bakarken ve dinlerken "Zevkleri, renkleri bu kadar ortak olan iki millet nasıl düşman olabilir" diye düşündüm gece boyu, her şarkı her dans, çılgın alkışlarla biterken..
Dilerim, Türker Ağabey, bu ortak geceleri devam ettirir. Bu arada, yeri gelmişken.. Bir ortak gece de bu cumartesi Ankara'da.. Devlet Opera ve Balesi'nin Ankara Sanayi Odası'nın o büyük salonunda düzenlediği Yeni Yıl Gala Konseri'nin konuğu Yunanistan'ın dünyaca ünlü tenoru Mario Frangulis.. Orkestra Şefi de konuk. Ayni ülkeden.. Lukas Karitinos.. Harika bir repertuar yapmışlar. Ben İstanbul'dan gideceğim. Ankaralılar kaçırmasın artık!..