2013 yılında, Cannes Film Festivali'nde bir ilk yaşandı. Altın Palmiye geleneksel olarak filmin yönetmenine verilirken, jüri bu defa, iki baş oyuncu dahil, 3 Altın Palmiye dağıttı..
"La Vie d'Adele/ Blue is the Warmest Colour/ Mavi En Sıcak Renktir"in yeni iki ödülüne itirazım yok.. İki baş oyuncu da o kadar harikuladeler ki..
Ama, film?. İşte ondan pek emin değilim..
Tunus asıllı Fransız yönetmen, Abdüllatif Keşiş, niye bu filmi 179 dakika yapmış, pek anladığımı söyleyemem.. Öylesine ayrıntılarla öylesine uzayan sahneler var ki, zaman zaman sıkıldığınızı hissediyorsunuz..
Filmin en tartışma yaratan, dünyada kıyametler koparan iki öğrenci kız arasındaki o çok grafik sevişme sahnesi de 12 dakika sürüyor mesela?.
Bu 12 dakika için film milyonla seyirci toplar.. Gişeyi düşünmek de ayıp değil.. Ama onu uzattım diye her sahneyi uzattın mı, işte böyle 179 dakikaya, yani üç saate ulaşıyorsunuz, rahatça 60 dakikada anlatabilinecek bir konuyu..
Eleştirmen kardeşlerim, bu uzamaların sebebini herhalde daha iyi biliyorlardır, yazarlar da anlarız..
Ben biraz bilgi vereyim..
Abdüllatif Keşiş, çekmeye doyamamış.. Tam 800 saatlik çekim yapmış. O zaman 3 saate indirmek ne kadar zor anlayın.. Her şeyi çekmiş.. Bir kamera, baş oyuncu Adele Exarchopoulos'u, sete gelmek için bindiği trende uyuklarken, çekim arasında sette yemek yerken dahil, özel yaşamında da durmadan çekmiş.. Kızın adı esas Adele, etrafta herkes ona "Adele" dediği için, filmde oynadığı rolün senaryodaki adı Clementine'i değiştirip Adele yapmış ki, bu sahneleri de kullanabilsin..
Filmin 12 dakika süren ünlü sahnesini tam 10 günde çekmiş.. Kaç kez tekrar çekmiş, varın tahmin edin.
Çekimde kullandığı yöntem ilginç. Kızlara senaryo vermiş, okutmuş, sonra "Hepsini unutun. Ezber yasak.. Siz bu mealde içinizden ne geliyorsa öyle konuşun" deyip, doğaçlama çekmiş sahneleri.. O zaman da tekrar tekrar çekmek gerekmiş tabii..
Çekimler boyu sete, makyajcı ve kuaför sokmamış. Kızlar kendi halleriyle oynamışlar..
Her şey böyle doğal olunca ve 3 saat için 800 saat çekim yapınca, ortaya gerçekten harika görüntüler çıkmış.
Filmin tamamında öne çıkan iki şey var.. Sevişme ve yeme.. Bu da bana, 1973'ten beri defalarca izlediğim harika filmi, Le Grande Bouffe/ Büyük Tıkınma'yı hatırlatıyor.. Marco Ferreri'nin filmi, Marcello Mastroianni, Michel Piccoli ve Philip Noiret'nin muhteşem oyunlarıyla bir başyapıt olmuştu. Burdaki yemek sahneleri, Büyük Tıkınma'yı hiç aratmıyor.. (O da Cannes'da Altın Palmiye adayı olmuş ama sadece Ferreri'ye özel ödül verilmişti.)
Hele, Emma'nın deniz mahsullerinden nefret eden Adele'e istiridye yedirdiği sahne, harika..
Bu arada, filmde geçen bir diyalogdan öğrendik. Fransızlardaki Adele adı, Arapça'dan gelirmiş, meğer.. "Arapçada 'Adalet' anlamına gelirmiş" dedi Adele..
İnanır mısınız?.
Orijinali "Adile" yani..
Bu yazı çarşamba günü yazılmıştı. Reklamlar izin vermediğinden bugüne sarktı. Bu arada da bir gelişme oldu. Amerikan Eşcinsel Dernekleri "Heteroseksüel kızlar, eşcinsel aşkı oynayamaz" diye filmi protesto ettiler..
Yani ayrımcılığa isyan edenlerin kendileri, ayrımcılığı nerelere vardırıyorlar.
Sinemada bunca yıl, ne eşcinsel, hem de ne hetero, hatta maço rollere çıktılar, ses eden oldu mu?.