Çingeneler'le ilk tanışmam, çocukluk günlerimde Bandırma'da olmuştu.
Şirin kasabamızın hemen dışında yol kenarına gelip kamp kurmuşlardı. Kilimden, bezden, bir insan boyu kadar küçük çadırlar, kamp dediysem..
Direklerin arasına gerilmiş iplere asılmış çamaşırlar ve etrafta çığlık çığlığa oynayan yaşıtlarım.. Çocuklar..
Onların bu özgür havalarına gıpta etmiştim.. Bütün gün, bütün gece hep beraberler ve hep oynuyorlardı..
Sonra onlar bize gelmeye başladılar birer ikişer.. Müthiş el becerileri vardı.
Kalay yaparlardı mesela..
O zaman teflon, meflon yok. Bütün tencere, tava, hatta yemek yediğimiz tabaklar bakır.. Bahçeye ateşi yakarlardı.
Annem bakırları yığardı..
Akşama kadar pırıl pırıl olurdu hepsi..
Hallaçlar vardı.. Yatak ve yorganlardaki bütün kış ezilmiş pamukları kabartan..
Bayılırdım onları seyretmeye ve kabarttıkları yatakların üzerinde zıplamaya..
Bıçak bilemeden, kundura tamirine dek her işi yaparlar, işler bitince de bir başka kasabanın kenarına göçerlerdi..
Bu göçebe özgürlüğüne de bayılırdım.. Gez Allah gez..
Canın nerde isterse orda yaşa..
Sonra filmler başladı..
Gördüm ki, Çingeneler sadece bizde yok.. Dünyanın hemen her yerinde var..
Yakışıklı çeri başları..
Birbirinden güzel ateşli Çingene dilberleri, tam da ergenlik çağına girerken, düşünebiliyor musunuz?.
Müzikleri.. Şarkıları..
Dansları.. Çigana aşık olmam, kemanı sevmem o zamandır.
Ankara'da üniversite çağlarımızda Darvaş Usta, çiganın en güzelini çalardı.. Gazino gazino dolaşırdık, Darvaş'ı dinlemek için..
Sonra, Romanya, Macaristan'dan, Fransa'dan, İspanya'dan çigan şarkıları gelmeye başladı.. Sonra bir gün, 60'lı yılların başında gittiğim Madrid'de bir gece avare avare dolaşırken, kendimi bir kenar mahallede, sokağın ortasında bir Çingene düğününde bulmam mı?. Girdim aralarına..
Yadırgamadılar. Harika bir gece geçirdim..
Yani.. Çocukluğumdan başlayarak çingeneleri hep sevdim..
Onların sınır tanımaz sergüzeştçilikleri, çok ağır koşullarına rağmen, yarattıkları ışıltılı bir, müzik, dans ve aşk dünyasında özgür yaşamları hayallerimden hiç eksik olmadı..
Sonra dünyanın dört bir yanına dağılan bu insanların öykülerini öğrendim.., Yazdım da köşemde..
Bugün gene özetliyorum ki, bir daha okuyalım.. Herkes okusun..
Özellikle de Bursa Valisi okusun, Çingeneler'in nasıl aşk insanları olduğunu..
Çarşamba günü öğleden sonra Radikal'i okurken dondum kaldım..
2013 yılında, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir valisi, alenen resmen ırkçılık yapıyor, alenen, resmen nefret suçu işliyor, alenen resmen bu ülkenin bir gurup insanını, bir küçük azınlık aleyhine tahrik ediyordu.
Bursa'da bir vatandaş, Çingenelerden şikayet eden dilekçesini Meclis'e vermiş, Dilekçe Komisyonu da, Bursa Valisine yazıp, bilgi istemişti.
Radikal'de Vali'den Meclis'e gelen resmi yanıt vardı.. Okur musunuz lütfen.. "(Kentsel dönüşüm planları içinde evleri yıkılan) Roman vatandaşların genelinin yasal gelir getirici herhangi bir sanat ve mesleklerinin olmadığı, bu sebeple gerek uyuşturucu ticareti ve gerekse kendilerine kazanç sağlayıcı olarak gördükleri hırsızlık, yankesicilik, kapkaç, gasp gibi suçları işleyerek hayatlarını sürdürdüklerinin gözlemlendiği..."
Bir vali, "Roman vatandaşların geneli" diyerek bir ırkın tümünü "Hırsız, yankesici, hırsız, kapkaççı ve gaspçı" diye ilan edebilir mi?.
Ederse o valinin kendisi ne olur?.
Vali'nin kafası bu olursa, o işin sonu nereye varır, Allah göstermesin?.
Bu soruyu, Sevgili Dostum, İçişleri Bakanı Muammer Güler'e soruyorum şimdi?.
Hem de acil yanıt, acil eylem bekleyerek..