Yaz pazarları en keyifli saatlerimdir. Serpiller Ankara'dan Tuzla'ya taşınırlar..
Bizim Bacı harika kahvaltılar hazırlar, kendi yaptığı reçeller ve pancakelerle.. Damat Fethi de yumurta pişirme uzmanıdır.. "Alt tarafı kır yumurta" deyip geçmeyin..
Farkı anlamanız için mesela bizim Hüseyin Özer'den çırpılmış (Scrambled), ya da Fethi'den tereyağındaki bembeyazın içinde pırıl pırıl sarıyı (Sunny side up) yemediyseniz, farkı bilmeniz zor..
Genelde dostlar da olur, bahçenin yanındaki veranda kahvaltısında.. Aile, dostlar, lezzet ve sohbet.. Bundan güzel ne olabilir ki..
Sahil yolundan dönerim..
Tuzla ve Pendik tersanelerini geride bıraktıktan sonra, dünyanın en güzel sahil yolu başlar, Bostancı'ya kadar..
Rahmetli Kazım Baba bayılırdı bu yola.. "İnan Hıncal, o dillere destan Kaliforniya sahillerinde yok bunun benzeri" derdi..
Geniş rahat bir yol.. Sonra denize kadar park.. Ağaçlar, çiçekler, koşu ve bisiklet yolları..
Aletli jimnastik istasyonları..
Basketbol, voleybol sahaları..
Bitmez tükenmez piknik alanları..
Karşıda Adalar.. Şarkılar, şiirler yazdıran, aşklar yaşatan Adalar..
Ercan'a "Yavaşla" derim.. "Yolu yaşamak" ilkemi en iyi anlatacağım yer burasıdır dünyada..
Yol işte burda yaşanır..
Bundan güzel ne olabilir ki..
Bu pazar da harikuladeydi..
İnsanlar, yazın son günlerinden yararlanmak, Tanrı'nın ülkemize bol ihsan ettiği güneşin altında keyif yapmak için inmişlerdi, kilometreler boyu sahile..
Koşanlar, oynayanlar, mangal yapanlar.. Cafeler.. Kahveler..
Çayhaneler.. Restoranlar..
Banklarda oturup denizi seyreden, el ele yürüyen gençler, sevgililer..
Nasıl bir güzellik, nasıl bir huzur.. Nasıl bir cennet..
Bitmesini istemedim yolun ama, bitince bir başka "Harika" başladı..
Bostancı'da bir sihirbazın eli dokunur sanki yola.. Manzara birden değişir.. Dünyanın en güzel sahil yolu, birden dünyanın en güzel yürüyüş, piyasa, promenade caddesine dönüşür..
Nasıl Amerika'da Harwardlılar, Kolejlerinden söz ederken sadece "Kolej" derlerse, buranın da adı "Cadde"dir yörenin dilinde..
"Cadde" dedin mi, Bağdat Caddesi'dir, Türkiye'de. Önüne "Bağdat" eklemek gerekmez.. Çünkü bu Cadde'nin de benzeri yoktur.. İstanbul'da, Türkiye'de değil sadece..
Abartmıyorum.. Dünya'da..
İki yanında geniş kaldırımlar..
Kaldırım kenarlarında dünyanın en ünlü marka vitrinleri..
Gençliğimin tüm yazlarının geçtiği Cadde burası.. İnsanlar keyif, mutluluk içinde dolaşırlar..
Gene öyle.. Ailecek yürüyenler..
Bebek arabası sürenler..
Arkadaş yürüyüşleri.. Görmek, görülmek için Cadde'ye çıkanlar.
Banklarda oturup nefes alan yaşlılar..
Bu pazar da tıklım tıklım Cadde.. Her türden, her sınıftan, insanlar yürüyorlar..
Zengini, fakiri.. Köşklüsü, kondulusu.. Mini etek, mini şortlusu.. Örtülüsü..
Vitrinlerin önü dolu..
Dükkanlar işliyor.. Adım başı kafelerde oturacak masayı geç, sandalye yok..
Cadde yaşıyor.. Hem de nasıl canlı yaşıyor..
Pendik Bostancı arası bir "Doğa" Cennetiydi..
Bostancı- Göztepe arası tam tersi, cıvıl cıvıl, ışıl ışıl bir "Yaratılmış" Cennet.. Yani bir anda manzara nasıl bu kadar değişir, bu kadar başka bir güzellik olur..
Cadde'de en hoşuma giden bir genç çift oldu.. Yaşları en fazla 17- 18.. El ele tutuşmuş, yürüyorlar..
Kızın sırtında bir Beşiktaş forması var.. Erkekte Galatasaray!..
Üç saat sonra oynanacak derbinin tarafları bunlar.. El ele yürüyor biri Beşiktaş, biri Galatasaraylı sevgililer..
Nerde?.. Fenerbahçe Cumhuriyeti'nin göbeğinde..
"Bundan daha güzel ne olabilir ki" demekten bir hal oldum zaten sabahtan beri, ama bu gerçekten en güzeli..