Cumartesi sabahı istikamet Ovacık.. 2010 yılında kaybetmiştik, İzmir'in Gazinocular Kralı Atalay Noyaner'i.. Fuar'ın Fuar olduğu zamanlar ilk patronlarımızdandı.. Akasyalar'ı o çalıştırırdı, Mogambo'yu Saffet.. Biz de Modern Folk olarak ikisinde birden çalardık..
İşleri devralan kızı Berna demiş ki, Öcal Ağbime, "Hıncal Ağbiyi mutlak getir, bizim plaja.."
Ağbim de, cumartesi brunchu orda ayarlamış.. Biz İzmir'den, o Urla'da doluştuk arabalara.. Mustafa Denizli Hocam da Çeşme'den koptu geldi.. Harika bir dost masası kuruldu gene..
Berna'nın plajı Before Sunset, Çeşme Bağları'nı geçiyorsun.. Ovacık'ta sahile iniyorsun, tarla arası yollardan geçerek..
Mustafa Hocam anlattı.. Bu Ovacık bir sebze ve meyve cenneti.. Sofradaki domates ve hıyarlar, eskisi gibi tarlada yetişiyor burda, serada değil.. Nasıl bir lezzet.. Ovanın deniz tarafı kuru ve kumlu.. Kavun karpuz için ideal ortam.. Dünyanın en lezzetli bostanları.. Yamaç, Babil'in Asma bahçeleri gibi.. Teras teras uzanıyor.. Ege bölgesinin şarap merkeziymiş buralar antik Yunan devrinde.. Çünkü bu doğal teraslar, şarap üzümü için bire bir..
Before, şirin bir kumsal.. Bizim oturduğumuz yer, plajın gazinosu.. Yok canım de luxe bir beton sanmayın.. Sazlarla yapılmış, rüzgarla hışırdayan bir gölgelik, hepsi o.. Biz altında püfür püfür oturuyoruz.. Çeşme'de vantilatöre gerek yok.. Doğa en güzelini, bedava kurmuş zaten..
Nasıl lezzetli yediğimiz her şey.. Zeytinler, peynirler, hepsi yörenin.. Mustafa Hocam "Bir hurma zeytini var, daha bir ay var çıkmasına, dalından koparır yersin, dünyanın en nefis zeytinidir" dedi.. Ev yapımı reçeller.. Köy tereyağları.. Of ki of..
Saat 11 gibi gittik biz, tenhaydı.. 2'ye doğru yer kalmadı plajda uzanacak.. Bizim gençliğimizde, plaja erken gelinir, iki gibi çıkılırdı. Kızlar güzellik uykusuna yatarlar, kuaföre giderler, saat altıda yürüyüşe çıkarlardı, biz de peşlerinden..
Şimdi öğle saatlerine kadar uyunuyor, sabaha karşı yatağa girildiğinden.. Plaja geliş biri, ikiyi buluyor..
"Akşam üzeri, altı gibi, burası çılgın bir diskoya dönüyor" dedi, Berna..
Saksıya çiçek ekmek için toprağı Atina'dan ithal ettiğinden kaya parçası Mikonos'a bak.. Yediğin, içtiğin her şey, ithal.. Bir de dünya lezzetini oracıktan koparıp yediğin Ovacık'a..
Ovacık adını duyan Türk var mı aranızda, Mikonos'u ezbere bilirsiniz hepiniz oysa?.
Niye peki?.
Üç saat süren kahvaltı sonrası geceye hazırlanmak için evli evine, köylü köyüne..
Ağbim "Ünal'ı göstereceğim size mutlak, dönüş yolunda" dedi.. Ünal, Urla girişinde bir sera.. Çiçeklik.. Göz alabildiğine uzanıyor. Dik dik baktım ağbime, "Bu sıcakta bunca dönüm arazi gezilir mi" diye.. "Yok yok" dedi.. "Sadece kaktüs serası.."
Olmaz böyle şey.. Yani gerçekten olmaz.. Bu kadar çeşit kaktüs mü var dünyada?. Bu nasıl güzelliktir?. Minnacık, tepesi çiçekli olanları ayrı bir alem.. Boyu altı metreye uzanmış devasaları var.. Hani kovboy filmlerinde arkasına atlı haydut saklanır onlardan..
Beş liraya kaktüs var, beş bin liraya kaktüs var..
"Buraya serin bir havada gelip en az iki saat kalacağım" dedim, yarım saat sonra ayrılırken.. Öyle bir rüya alemi..
"Cennet" deyişim boşuna değil.. Nereye adım atsam, cennet.. Akşam Çeşme'ye adım attık.. Yarın!..