Dünyanın gezmediğim tarafı çok az kaldı.. Bu yüzden artık "Görgü şahidi" olarak konuşuyorum.. "Çok okuyan değil, çok gezen bilir" olarak konuşuyorum..
Anadolu, dünyanın en güzel yeri..
Yer yüzünü güzelleştiren şeyler var.. İklim en başta.. Sonra doğa.. Sonra coğrafya.. Dengeli günler ve gecelerin olduğu yerler..
Denizler, göller, ırmaklar, dağlar, ovalar.. Sonra bu iklim ve bu coğrafyanın tarıma tanıdığı imkanlar.. Meyveler, sebzeler, büyük küçük baş hayvanlar, tavuk ve benzerleri, balıklar..
Sonra bütün bu zenginliğin sağladığı turistik değerler.. İlave daha da zengin tarih.. İlave, hatta Suudi Arabistan'ın Hac'cı kadar çekici, inanç turizmi olanakları..
Dünyadaki her derda deva, şifalı sular.. Sağlık turizmi..
Yani günlerce sayfalarca yazabilirim.. Kitaplar yazabilirim..
Bitmez tükenmez.. Ama özeti tek cümle..
Anadolu, Tanrı'nın insanoğluna en cömert olduğu ülke.. Ve bu ülke bizim..
Ruhi Ağabeyin (Su) kendi gitti ama sesi hep kulaklarımda.. "Dörtnala gelip, Uzak Asya'dan Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim, bizim dostlar.
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak, ve ipek bir halıya benzeyen bu toprak; bu cehennem, bu cennet bizim, bizim dostlar.
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın, yok edin insanın insana kulluğunu, bu davet bizim, bizim dostlar.
Yaşamak, bir ağaç gibi tek ve hür, ve bir orman gibi kardeşçesine; bu hasret bizim, bizim dostlar."
Bizim dostlar, bizim!.
Farkında mıyız?.
Tadını çıkarabiliyor muyuz bu cennetin?. Tanrı'nın bu cömertliğine layık oluyor muyuz?.
Yoksa tam tersine, Allah'ın yeryüzündeki cennetini, kul eliyle cehenneme çevirmek için elimizden geleni ardımıza koymadan, ne lazımsa onu mu yapıyoruz?
Sevgi, dostluk, kardeşlik duyguları içinde biz olacakken, eşitli fikir, düşünce ayrılıklarının hayatın rengi olduğunu kabul edip, hoş görüyle kucaklaşacakken, spordan siyasete, bilimden inanca, yaşadığımız bölgeden, damarlarımızda akan kanın kökenine (Ne demekse, ne işe yararsa) her ama her şeyde "Biz" yaratıyor ve bizden olmayan herkesi öteki ilan edip, bir Kin, Öfke, Nefret dünyasına çeviriyorsak cennetimizi..
Her gün, her saat, yeni bir kavga, yeni bir savaş için sebepler icat etmekle geçiyorsa vaktimiz, nasıl "İnsan" oluyoruz biz?.
Kapı kapı dolaşıp sorun..
Bu ülkenin yüzde 99'u inançlı çıkar.. Tanrı'ya inanan çıkar..
Bakmayın, din, mezhep, hatta tarikat farkları yüzünden, tarih boyu birbirimizi katlettiğimize..
Hepimizin inandığı da ayni Tanrı'dır üstelik..
Yarın bu Tanrı'nın huzuruna çıktığımızda "Size bahşettiğim cenneti niye cehenneme çevirdiniz, nankörler" sorusuna verecek cevabımız var mı?.
Bize verilen cömertçe verilen, bolluk ve refah içinde mutlu yaşam şansını, öfke, nefret, kin, hislerimiz yüzünden "Ölüm"ü kurtuluş yapacak hale çevirmemizin izahını yapabilecek miyiz, sorguculara..
"Benim cennetimi, cehenneme çevirenler.. Siz buna layıksınız o zaman.. Yürüyün cehennemin dibine kadar" yargısına itiraz edebilecek miyiz?.