Kadın resim hocası.. Bir atölyesi var.
İki de öğrencisi.. Bir çapkın delikanlı.. Kursa gelme sebebi de o, belli.. Bir evde kalmış, dedikodu kumkuması kadın..
Bir de bu iki öğrenciye modellik yapan, hocanın manken kadar güzel arkadaşı..
O gün resim hocasının boşanma davasının karar günü.. Anlaşarak ayrılıyorlar. Kocası onu alıp, mahkemeye götürecek. Geliyor..
Apartmanın önüne yanaşıp korna çalıyor..
Kadın nüfus kağıdını ararken gecikiyor. Koca durmadan korna çalarken, freni kopmuş bir kamyon.. Kazanın sesi.. Koca orda ölüyor ve oyun başlıyor..
Kimin elinin kimin cebinde olmadığının bilinmediği bir yaşamın ortasında olduğumuzu sahneler ilerledikçe anlıyoruz.
1.5 saate yakın süren birinci perdenin sonunda oyun bitiyor aslında.. "Peki şimdi ne olacak" diye düşünürken, ikinci perde tamamen ayni dekor, ayni sahne, ayni oyuncular ve ayni konuşmalarla başlıyor.. Deja vu!.
Değil.. Bu defa kadın nüfus kağıdını almadan aşağı iniyor.. Kocası onu arabada bırakıp, almak için yukarı fırlıyor.. Gene ayni sesler.
Ayni kamyon, ayni kaza.. Ancak bu defa ölen kadın!..
Gelişmeler içinde görüyoruz ki, değişen bir şey yok.. Gene ayni, kimin eli kimin cebinde bilinmeyen bir yaşam..
Levent Kazak, aslında tek perdelik iki oyun yazmış sanki.. Her perde kendi arasında bütün. Ama ikisi bir arada olunca, ortaya çarpıcı bir hiciv, ironi çıkıyor.. Herkesin herkesi her fırsatta aldattığı bir dünya..
Kazak anlatırken taraf da tutmuyor. Öyle feministlik, ya da kadın düşmanlığı falan yok..
Neyse o!..
Diyalogları da çok başarılı yazmış.. Espriler birbiri ardına geliyor ve ön sıraları kahkahalara boğuyor.. Biz arkalarda oturanlar, her konuşmayı birebir duyamadık ne yazık ki. Bu yüzden hayli espri kaçırdığımızı bu gülme seslerinden anladım..
Büyük salonlarda kafa mikrofonları iyi olur diye düşünüyorum. Ya da yönetmen Laçin Ceylan, ne yapıp yapıp oyuncuların salona dönük konuşmalarını sağlamalı. Yana ve arkaya konuşunca iyice duyulmaz oluyorlar çünkü..
Oyuncular, özellikle kadın oyuncular çok iyiler.. Dolunay Soysert ve Deniz Çakır sahneye çok yakışıyorlar.. Selen Uçar ise müthiş.. Tek kelime ile müthiş.. Olağanüstü bir sahne performansı.. Mete Horozoğlu ve Bülent Alkış da çok iyi götürüyorlar..
"Cam"ı, Siz de benim gibi görmekte geç kalanlardansanız, kaçırmayın sakın..
En büyük alkışım yazara.. Aman Levent, yazmaya devam et!..