Yatak odamın panjurundan sızan güneşi görünce hızla doğruldum yataktan.. İşe gitmeden önce bir bahçemde Bayrama "Hoş geldin" demek için.. Artık pastırma yazının da son günleri.. Bahçe günlerimiz sayılı, her fırsatı kullanmak lazım..
Kahvemi yapıp, rejisör koltuğuna oturdum ki, karşımda, dünyanın en büyük ressamı Doğa var..
Tanrım, nasıl renklerdir bunlar?..
Yeşilden turuncuya, sarıdan kızıl kahverengiye muhteşem yapraklar.. Balta girmemiş orman gibi.. Yerde aklınıza gelen her rengin cümbüşü.. Sonbaharın en güzel çiçeklerini bahçeme getirmiş, Çakır ve Gürsel ustalarım..
Renkler büyülüyor insanı ve düşüncelere daldırıyor.. Yani bu akıllar durduran renklerin, güzelliklerin hepsi, topraktan.. Kara topraktan.. Toprağa tohum atarsan tamam.. Tamam da, tohum nerden?..
Big Bang, Büyük Patlama yani, koskoca uzayın, saniyenin kaç trilyonda birinde nasıl oluştuğunu anlatıyor da, bir tek canlı hücrenin nasıl doğduğunun, doğanın hala izahı yok..
O zaman.. O zaman..
Dalmış gitmişim, renklere ve düşüncelere..
Kucağımda bir kıpırtı.. İki hınzırdan sarı renkli olanı, Honey kucağıma gelmiş çaktırmadan.. Kendini okşatmak istiyor.. Mırıltılarla..
Öteki, sarı beyaz.. Sunny, koşup duruyor dalların arasında.. Fark ediyorum..
İki kelebek uçuyor.. Onların peşinde..
Kelebekler çift uçarlar ya hep..
Teyzemi, nur içinde yatsın, Galiye Teyzemi hatırlıyorum. Hayatta ilk şarkımı o öğretmişti bana.. "Renk renk tül ipek o kanatlar İlkbaharın gülü yapraklar Solgun ne yazık ölecekler Mahzun kelebekler Bak ne şen iki çiftler var.
Bir çiçek üstüne konmuşlar.
Sus, sessizce tutalım.
Tutalım sus, sesini kıs, yaramaz kız Yakaladım, yaşa!.."
..Ve daha dört aylık Sunny, boyundan dört kat yukarı fırlayıp, bir pençeyle kelebeklerin birini yere indiriyor..
Hareket eden her şeyin peşinde, gözü açıldığından beri.. Bir arıyı kapmıştı, iki aylıkken.. Boğazı şişti ve yara oldu. Yiyemiyor, içemiyor, zor nefes alıyordu..
Bir hafta klinikte kaldı.. Güç kurtardılar.. Akıllanmış, arıların değil, kelebeklerin peşinde koşuyor ve beni de delirtiyor..
Kelebek öyle yatıyor, kıpırdamadan..
Öyle nazik hayvanlar ki, bilirim.
Parmağını dokunsan sönerler.. Sunny patisi ile dokundu, yerdeki kelebeğe..
Oynamak istiyor.. Kelebekte kıpırtı yok..
Birden öbür kelebeği gördüm. Sunny'nin tepesinde dönmeye başladı..
Eceline susamış olmalı.. Dikkatini çekti yavrunun.. Bahçenin öbür yanına doğru uçtu, alçaktan.. Sunny de peşinde..
Ve aklımın hala ermediği bir şeye şahit oldum o an..
Ölü gibi yatan, Sunny'nin patisiyle dürtmelerine rağmen kıpırdamayan yerdeki kelebek, canlandı, fırladı ağaçlara doğru.. Ötekiyle buluştular zakkumun tepesinde ve birlikte uçmaya başladılar gene..
Yani, gördüklerimin hepsi tesadüf mü?.
Yoksa "Kuş beyinli" diye dalga geçtiğimiz yaratıklar, kuşun da kuş beyinlisi minnacık kelebekler, o milimetrik beyinleriyle kediyi uyutmak ve atlatmak için taktik mi uyguladılar, birlikte hem de?. Bu ne zekadır?.
İçgüdü, yaşam içgüdüsü, canlıların milyonlarca yıldır türlerinin devamını sağlayan genetik programlama, falan diye izahı var, şahit olduklarımın?.
Ya da fazla derine dalmadan, Bayram sabahında kafayı daha fazla karıştırmadan "Doğanın mucizelerine bak" deyip geçmek mi en iyisi?..
Ben de öyle yaptım!..