Çocukk en babamın eve taşıdığı Sherlock Holmes romanları bana düşünmeyi öğretmişti. Arsen Lüpen ve Fantoma dizileri yasak kitaplar arasındaydı. Çünkü neticede kanun dışı yaşayan bu adamlara, çocuk aklımızla özenmemiz tehlikesi vardı. Polisiye merakımızı Sir Arthur Canon Doyle ile giderirdik.
Sherlock Holmes, bana oturduğum yerden bulmayı öğretti..
Yaşıtlarımız bir şeyi kaybettiklerinde "Şeytan aldı götürdü, satamadan getirdi" diye evde, mahallede dört dönerken, ben divana oturur, düşünmeye başlar, sonunda da kalkar gider, kaybettiğim şeyi elimle koymuş gibi, olduğu yerde bulurdum.. Arama işinin zihinde yapılması gerektiğini, her şeyi düşünerek çözen Sherlock Holmes öğretmişti bana..
Guy Ritchie'nin çektiği Sherlock Holmes, 20'nci yüzyılın James Bond'unu 19'uncu asra taşımış.. Gene Sherlock, ama pek Holmes değil.. Bond.. Sherlock Bond.. Düşündüğü kadar da, aktif.. Beyni kadar fiziğini de kullanıyor..
Ee.. Devir aksiyon devri. Oturup düşünen Holmes'u kim seyreder, bu Bondlar, Görevimiz Tehlikeler devrinde.. Digital sinema, akla hayale gelmez aksiyon sahneleri çekerken..
Ne var ki, işin düşünce yanının da altı çok kalın çizgilerle çiziliyor..
Ortada iki deha var. Birisi cani ruhlu.. Prof. Moriary.. Birisi, doğrudan yana.. Sherlock..
Bu ikisi arasında müthiş bir satranç oyunu oynanıyor. Guy Ritche, daha filmin başında "Satranç oyunu" olduğunu ima ediyor seyirciye.. Anlamayan kalırsa diye, finali, satranç masası başında yapıyor.. Siyahlarda profesör, beyazlarda hafiye.. Ve de yanda kronometre.. Saate karşı oynuyorlar. Beş dakikalık maç. Aksiyon hızını düşünebiliyor musunuz?.
Ben filme bayıldım.. Kamerasını müthiş kullanmış, harika çekimler yapmış Ritchie.. Aksiyon sahneleri bomba gibi.. Hikâye güzel. Oyuncular, başta, özel yaşamında yok oluştan dönen Robert Downey Jr., her zaman çok iyi Jude Law (Dr. Watson) ve de özellikle profesörde Jared Harris müthişler..
Daha ne olsun..
Gidin.. Eğlenin..