1977 yılı mıydı ne?.. Holly ile Sacramento'ya gitmiştik. Kayınbiradere.. Bill Bey derdim..
"Yarın sabah sizi çok güzel bir yere götüreceğim" dedi.. Pazar sabahı, Bill Bey, eşi, çocukları, biz, cümbür cemaat bir büyük arabaya doluştuk.. Bir saat kadar gittik.. Bir orman kenarı yeşillik. Kenarda kocaman bir ağaç var ve etrafı kalabalık. Yığınla insan.. Resimler çekiliyor.. Orada dükkanlar var.. Üzerinde o ağacın resmi olan fincanlar, tişörtler, albümler.. Aklınıza ne gelirse.. Çevrede açık hava kafeleri.. Millet kahvaltı ediyor..
"Nedir" dedim..
Bill Bey "Bu ağaç 800 yaşında.. Amerikan tarihinin hepsini yaşamış. Bir anıt" dedi.. Ağacın olduğu bölge çevrilmiş. Milli park olmuş. Biz de girerken bilet aldıydık zaten..
Türkiye'de ne ağaçlar var.. Sapanca gölünün etrafında ne çınarlar görmüştüm.. En az bin yaşında.. Urla'da zeytinler var, Osmanlı'yla yaşıt..
Kimin haberi var?. Hangisini pazarlamak aklımıza geliyor?..
Çınar Ağacı filmindeki o muhteşem Çınar'ı seyrederken, Bill Bey'in ağacı aklıma geldi.
Bu harika doğa güzelliği, doğa anıtını, Bursa'nın Dudaklı köyünde bulmuşlar. 1200 yaşındaymış..
Türkler'in Anadolu'ya gelişi 1071.. Yani Alpaslan, Malazgirt'teyken bu ağaç 300 yaşındaymış, düşünebiliyor musunuz?.
Şimdi bu çınar görülmez mi?.
Bu çınar görülmeli.. Bu çınarı bize tanıtan Çınar Ağacı filmi ise, mutlak görülmeli..
Aslında filmin adı uzun.. "Ağacı" lafı gereksiz..
"Çınar" yeterdi, filmin iki Çınar'ını da anlatmaya..
İki Çınar ya.. Filmde bir çınar daha var.. Esas Çınar o.. 1200 yıllık ağaç, o çınarın simgesi aslında..
Adviye Hoca.. Atatürk'ün ilk kadın öğretmenlerinden.. Cumhuriyeti kuran nesil..
Resmiye Teyzemi hatırladım.. Atatürk'ün hocalarından biriydi o da..
Ve tesadüfe bakın..
Bursa'da hocaydı.. Hocalığının son günlerine yetiştim.. Bandırma'da ilkokul okurken, Bursa'ya gittik bir iki günlüğüne.. Resmiye Hoca'nın bir iki dersine girdim..
O Cumhuriyet kuşağıyla tanıştım.. Sonra Kilis'te, Lütfiye Hoca, Ahmet'in (Kışlalı) annesi..
Ben o kuşağı iyi bilirim..
Çınar Ağacı'nın Adviye Hocası tam da onlardı işte.. Güne Atasıyla konuşarak başlayan, gittiği her yere, Atasının resmini beraber götüren Adviye Hoca..
Artık emekli. Dört çocuğu var. İkisi kız, ikisi erkek.. Ama hepsi mutsuz. Kimi işinde, kimi evinde başarısız. Adviye Hoca, üç çocuğunun evinde yaşıyor, dönerek. Dördüncü, kılıbık. Gelin istemiyor diye annesini alamıyor..
Adviye Hoca'nın ev değiştirme günü, bu çınarın altındaki piknikte gerçekleşiyor. Bütün aile, çocuklar, gelinler, damatlar, torunlar toplanıyor. Piknik sonunda Adviye Hoca yeni evine gidiyor..
Gidiyor ama, işler de iyi yürümüyor.. En küçük kız, Huzurevi planları yapıyor.. Ama onun beş yaşındaki oğlu, anneannenin en büyük dostu..
Biraz Kırık Çanaklar.. (Memduh Ün/ 1961), üzerine bir tutam Rocco ve Kardeşleri (Viskonti/1961)..
Çok, ama çok kolay, hafif bir öykü.. Hemen her evde, ailede yaşanabilecek sorunlar..
Ama bir anlatımı var, Handan İpekçi'nin..
Yani bir film ancak bu kadar güzel olabilir.. Zerre ahkam kesmeden.. Zerre istismar etmeden.. İnsanlar ağlasın, ortaya sulu bir Yeşilçam dramı çıkmasın diye elinden geleni yaparak..
Çok acıklı bir dram olacak öyküyü, bir komedi havasında çekmek kolay iş değil.. Yüzünüzde tebessüm var. Gülüyorsunuz izlediğiniz sahneye..
Peki ama gırtlağınız niye düğüm düğüm o zaman?.
Muhteşem bir film yapmış Handan İpekçi.. Bugüne dek gördüğüm en güzel Türk filmini yapmış..
Oyuncuların büyük bölümü tiyatrodan gelme.. Ama teatral tek sahne yok. Rol kesmenin "R" si yok.. Tam bir sinema dili yalınlığı.. Bunda da başarı, oyuncu yönetiminin, yani Handan İpekçi'nin..
Oyuncular..
Oyuncuların her biri için ayrı bir yazı yazılır..
Leyla'nın Evi'nde, sahnede harikalar yaratan Celile Toyon, bu defa Adviye Hoca'da, olağanüstü bir sinemacılık sergiliyor.. Yani anlatılmaz.. Gidip görmek lazım.. Hem de birkaç kez görmek lazım.. Amerikan filmleri dahi, son yılların en iyi oyunculuklarından biri..
..Ve de Deniz Lostar.. 5.5 yaşındaymış.. Nasıl bir cevher.. 6. His'te (1999) Haley Joel Osment büyülemişti beni.. Çınar'da Deniz inanılır gibi değil..
Yani anasından oyuncu mu doğmuş bu velet?.. Sırf onun için bu filmi görmeye değer..
Ama bitmiyor.. Çınar Ağacı'nı görülmeye değer yapanları saymakla bitmez.. Tüm oyuncu kadrosu harika..
En küçük kızda, Nurgül Yeşilçay'a doyamadım. Ablasında Suzan Aksoy, mutsuz gelinde Jülide Kural harika.. Babaanneyi evinde istemeyen öteki gelinde Ebru Özkan'ın çizdiği bir tip var.. Vay vay..
Ya erkekler.. İki damat, Settar Tanrıöğen ve Nejat İşler, konuk oyuncu kıvamındaki rollerini, baş rol ustalığıyla filme taşıyorlar.. İki oğul, Hüseyin Avni Danyal ve Ragıp Savaş'ın oyunculukları birinci sınıf..
Ve de minnacık iki sahnede görülen Erol Keskin..
İki de görünmez kahramanı var filmin.. Birisi Adviye Hoca'nın yanından ayırmadıkları arasındaki taş plakta dönen "Ömrüm seni sevmekle nihayet bulacaktır" ı söyleyen Yesari Asım..
Öteki filmin finalinde, kimin, yazdığını, söylediğini bilmediğim, ama film için yapıldığı belli şarkı.. Müthiş..
Bu şarkının üzerine son jenerik akmaya başladı.. Pazar öğleden sonra matinesi. Sinema tıklım tıklım dolu.. Baş rolde çocuk var ya.. Her aile, çocuklarını da getirmiş..
Bu jeneriği sinemalarda genelde izleyemezsiniz. Ayağa kalkanlar projektörün önünde durur, görüntü yerine, gölge izlersiniz perdede, tabii önünüzde tabakhaneye yetişmek için koşuşanların arasından bakabilirseniz..
Bu defa çıt çıkmıyor salondan.. Yerinden kıpırdayan yok.. Büyülenmiş gibi herkes, yerinden kalkmıyor, kalkamıyor.. Çocuklar dahil..
Film büyülemiş herkesi.. Film ve o final şarkısı..
Çınar Ağacı'nı kaçırmayın!..