BU plaka bir halk otobüsüne ait.. Belediye kontrolünde çalışıyorlar ya.. O numarası da B. 291..
Dereboyu Caddesi'nde Ortaköy'e doğru gidiyoruz. Otobüs önümüzde.. Tam kavşağa geldik durdu.. Önü boş, ama duruyor.. Yol tek şerit, biz de durduk.. Durduk.. Durduk..
"Niye duruyor" dedim.. Ercan "Şöför dürüm ısmarladı" dedi..
Şaka ediyor sandım.. Biraz sonra, yolun karşı tarafından bir adam elinde dürümle geldi, otobüsün yanına.. Şöför camdan dürümü aldı. Parasını verdi..
Hâlâ bekliyoruz..
"Gene ne oldu" dedim Ercan'a..
"Paranın üstünü bekliyor" dedi.. Bu sırada arkamız tren gibi kuyruk oldu.. Kavşak kilitlendi..
Dürümcü paranın üstünü bir küçük çocukla göndermiş. Çocuğun boyu şöförün camına yetişmiyor.. Öbür tarafa koştu. Açılan yolcu kapısından bindi, paranın üstünü verdi.. Çıktı. Şöför kapıyı kapattı ve nihayet sürdü.. Arkasındaki koca konvoyla da biz..
Burası İstanbul..
İstanbul'un kalbi..
Adı üstünde Ortaköy..
Ve de 50- 60 metre ötede, trafik ekip arabaları ve tonla polis var..
Ama kimsenin umurunda değil, ne polis, ne belediye..
Çünkü bura dağ başı..
Yıllardır dağ başı..
Millet korkuyu unutmuş, keyfince yaşıyor?..
Dürüm iyi miydi, hemşerim?..