Kamu vicdanının adalete güveni var mı?.
Kamu vicdanı adalete güvenmediği sürece, o ülkede demokrasi olduğundan söz edilebilir mi?.
Referandum öncesi "Hayır" oyu vereceğimi söylüyordum.
İki gerekçem vardı. Biri "Esas"tan..
Ben 1982 Anayasasına göstere göstere "Hayır" oyu verdim. Kolayca gösterdim çünkü, referandumu yapanlar, içini gösteren şeffaf bir zarf yaparak, korkakları etkilemek isterken, yüreklilere de fırsat tanımışlardı. Cumhuriyetin gelmiş geçmiş en özgür, en insan haklarını savunan, en sosyal, en demokratik 1961 anayasasını darmadağın eden ve bugün yaşadığımız tüm sıkıntıları başlatan o anayasaya "Evet" demem mümkün değildi. 1982 Anayasası tümden değişmeliydi, baştan savma bir iki maddeyle değil. 1961 hakları ve düzeni geri gelmeliydi.
Usulden karşı çıkma sebebimi yıllardır yazıyorum.
"Bu ülkenin sorunu HSYK'nın değişmesi değil, tümden bir adalet reformudur. Bugünkü ceza, muhakeme ve infaz yasaları kamu vicdanını kanatmaktadır. Öncelik yasalardır. Bu ülkede bir Adalet Bakanı varsa, önce bu yasaları ele almalıdır" diye..
Kös dinlediler.. "Yetmez ama evet" dediler.. Kazandılar..
Şimdi, ancak şimdi ne demek istediğimi anlayanlar çıktı.. "Yetmez" dediklerinin aslında ne kadar önemli olduğunu anladılar. Ama neye yarar..
Son günlerde arka arkaya kamu vicdanını fena halde yaralayan, adalete olan inancı, güveni temelden sarsan olaylara şahit oluyoruz.
Herkes birbirini suçluyor.. Başta Adalet Bakanı, iktidar politikacıları, yargıyı.. Yargıçlar ve muhalefet iktidarı.. Ama bunların hiç biri vatandaşı ilgilendirmiyor.. Onun tek sorunu var.. Adalete olan inancını her gün biraz daha yitirmesi..
Şimdi son bir haftanın haberlerine bakın..
Adam kızın birine tutulmuş. Tek yanlı. Kızın ilgisi yok. Adam karşılık görmeyince 4 bin tehdit mesajı atmış. Olmamış. Sonunda kızı 47 yerinden bıçaklayıp öldürmüş. Öfkeden bıçak savurmak başkadır, 47 yerinden bıçaklamak bambaşka birşey.. Biraz Freudiyen psikoloji okuduysanız, bunun belki de sadizmin son aşaması bir tecavüz olduğunu hissedersiniz..
Şimdi gencecik bir kız, durup dururken hayatını kaybediyor. Suçu bir sapığın karşısına çıkmak, hepsi o..
Ve mahkeme kararı.. "Müebbet hapis.. Ama delikanlının geleceğini etkilememek için 25 yıla indirme.."
Bu ne demek bilir misiniz?. İnfaz yasalarımızdan da yaralanıp, 10 yılda falan özgür kalma, birini daha öldürmek için.. Tabii üç günde bir af çıkaran ülkemizde bir yenisi gelmezse o da.. Kılıçdaroğlu ilan etti bile ya..
Ve en acısı.. Yargıtay bu gerekçeyi kabul ediyor.. Bir genç kızın geleceğini yok eden katilin geleceğini düşünenlere hak veriyor "Genç kızın geleceği ne oldu" demeden.. Ve indirimi onaylıyor..
Kamu vicdanı şarıl şarıl kanıyor..
Yargıtay da bunu yaparsa..
İstanbul Kardiyoloji Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Erhan Kansız tutuklanmış. Suçu, bir başka tutuklu, dünya çapındaki organ nakli operatörü Prof. Dr. Mehmet Haberal'ın taburcu edilebileceğine dair raporu saklamak.
Peki Prof. Haberal nerde?. Hâlâ hastanede. Hâlâ raporlu, hâlâ taburcu edilemiyor. O zaman Prof. Kansız niye tutuklanıyor?.
Karısını nerdeyse linç eden, gözünü patlatan, burnunu kıran adam tutuksuz yargılanmak için serbest bırakılmıyor mu bu ülkede.. Sonra da gidip karısını öldürmüyor mu?.
Kim niye tutuklu, kim niye tutuksuz, ayırt edebiliyor musunuz?.
Edemezseniz, evinizde, işinizde güvence içinde oturabilir misiniz?.
Size saldıran, döven, bıçaklayan, trafikte ezen, hatta öldüren tutuksuz.
Yani her an birisinin saldırısına uğrayabilirsiniz. Kan revan içinde hastanelik olabilirsiniz. Çünkü ölmez sağ kalırsanız, saldıran tutuklanmaz..
Ama birileri, her an gelip sizi götürebilir ve suçunuzu dahi öğrenmeden 10 yıl "Tutuklu" kalabilirsiniz..
Gencecik insanları durduk yerde öldüren ve mahkûm olan katillerin geleceğini düşünen Türk adaleti, daha suçu bile kanıtlanmayanların hayatlarından çalınan 10 yılla ilgilenmez çünkü..
Adalet Bakanı, sağda solda itham edecek suçlu aramayı bırakıp bir Adalet Reformu için kolları sıvamak zorundadır.