Adalet devletin temelidir. Bu lafa itiraz eden çıkmaz herhalde.. O zaman devam edelim.. Adalet yoksa bir ülkede, devlet var mıdır?.. Varsa da en azından sağlam mıdır? Yoksa temelsiz binalar gibi, 3.2 lik bir sarsıntıda bile tepe taklak olur mu?.
Türkiye günlerdir "Adalet"i tartışıyor.. Bu ülkede Adalet var mı, yok mu onu tartışıyor..
Niye?..
Azılı katiller, mafya liderleri, dini terör örgüt lider ve tetikçileri, tutukluluk süreleri 10 yılı geçtiği için tahliye edildiler de ondan.. 2004'te çıkan bir kanun, 2011'de uygulanmaya başlayınca ancak ayılmış ve tartışmaya başlamışız.. Ülkeye bakar mısınız?.
Dikkat buyurun.. Asıl tartışılması gereken tarafını da iki günde unuttuk.. İnsanlar, haklarında kesinleşmiş bir mahkeme hükmü olmasa da, 10 yıla kadar mahkûmiyet çekebilirler.. Resmen mahkûmiyet..
10 yıl süre ile içerde olmanın adı "Tutukluluk" olsa ne değişir?.. Adam 10 yıl hapis yatmış, ağırlaştırılmış müebbet hapis mahkûmları ile ayni yerde ve ayni sistem içinde, zerre ayrıcalığı yok.. O zaman bal gibi ceza.. 10 yıl ceza.. Peki adam sonunda "Beraat" ederse, suçsuz olduğu ortaya çıkarsa, 10 yıl niye yatmış olacak?. Devlet, ya da kamu vicdanı o on yılı geri verebilecek mi?. Milyonlar ödeseniz, o hayattan çalınan 10 yılın bir saniyesini geri verebilir misiniz?.
Hayır!..
O zaman sorun ne?.
1. Tutuklama şartlarını, çok sağlam temellere oturtmak.
2. Duruşmaları en kısa zamanda sona erdirmek.
Birinci maddenin çözümü uygar ülkelerde "Kefalet" olarak bulunmuş. Suçun derecesine göre yargıç bir kefalet belirler. Sanık bunu öder ve yargı kesinleşene kadar dışarda kalır.
Bizde "Belli bir ikametgâhı olmak, kaçma ihtimali bulunmamak ve delilleri karartmamak" olarak çizilmiş koşullar.
Yazılım doğru, ama uygulama tamamen yargıçların keyfi yorumlarına bağlı..
Simge örnek diye veriyorum. Mustafa Balbay.. İki yıldır tutuklu. İkametgâhı belli. Daha evvel tahliye edildi. Gitti evine oturdu. İşine başladı. Yani kaçmayacağını, öyle bir niyeti olmadığını gösterdi de. Delilleri karartma diye bir şey söz konusu değil. Aslında ortada ciddi delil de yok ya.. Diyelim var.. Nasıl karartacak Balbay onları.. Ama Balbay iki yıldır içerde. Bu dava devam ettiği sürece içerde olacak. 2011'de yürürlüğe giren yasa sayesinde en fazla 10 yıl, "Mahkumiyet" çekecek, sonunda beraat etse de..
Bu yasa yürürlüğe girince gördük ve farkına vardık ki, Türkiye Cumhuriyeti'nde 17 yıldır tutuklu olanlar var.. Yani bu ülkede davaların bitmesi değil, bitmemesi esas..
Yahu 2 günde bir af çıkarıp, en ağır müebbet hapis mahkumlarını arka arkaya serbest bırakan Türkiye'de 17 yıl mahkumiyet çeken var mı?. Ama 17 yıldır tutuklu olan var?..
Bu mudur Adalet?..
Hani bir ara Avrupa Birliği'ne girmeye gerçekten hevesliydik ve adamların bu Hıristiyan kulübüne bizi kabul edeceklerine saf saf inanıyorduk da, birbiri ardına uyum yasaları çıkarıyorduk ya.. Bu arada bazı fitneler "Aslında bizi almayacaklarını biliyorlar ama, 'Uyum' diye işlerine gelen yasaları çıkarıyorlar" diye dedikodu yapıyorlardı ya..
İşte o Avrupa Birliği,"Sınırsız tutukluluk, ucu açık mahkûmiyet gibidir. İnsan haklarına aykırıdır. Tutukluluk halini kısaltın, mahkemeleri de çabuk bitirecek önlemleri alın" diye bastırınca, apar topar, Ceza Muhakemeleri Kanunu'nda (CMK) değişiklik yaptık.
Tutukluluk süresi CMK 102'nci maddede şöyle yazıldı..
"Ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerde tutukluluk süresi en çok bir yıldır. Ancak bu süre, zorunlu hallerde gerekçeleri gösterilerek altı ay daha uzatılabilir.
Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez."
Yani, yasaya göre bu ülke insanını hakkında kesinleşmiş mahkeme kararı olmadan en fazla 5, (Bazılarına göre 3) yıl içerde tutabilirsiniz.
Niye 3, niye 5?.
Bunu soran tek kişi de, yasanın çıkmasından 7 yıl sonra Rauf Tamer oldu sadece.. "Bu nasıl Türkçe" diye, Posta'daki köşesinde..
Şimdi Asliye Ceza suçlarında tutukluluk bir yıl, uzatması altı ay. Tartışma yok. Çünkü madde çok net.
"Ağır cezada tutukluluk, Asliye'nin iki misli. 2 yıl. Uzatma da o zaman 2 misli olur, yani 1 yıl. Toplam 3 yıl eder. Madde de 'Toplam 3 yıl' diyor zaten" diyenler var. Ki ben de böyle diyorum.
Ama Adalet Bakanı ve de hayrettir Yargıtay, "Hayır, o toplam, uzatmanın toplamı, tutukluluk halinin değil. Normali 2, artı 3 yıl da uzatma" yorumu yapıyorlar. Ediyor 5 yıl.
Asliye Ceza suçlarında normalin yarısı kadar uzatabiliyor mahkeme, ağır cezada 1.5 misli.. Niye?.. Normalden fazla uzatma olur mu, mantıken?.
İkincisi..
Bu kanunun ruhu ne?.
Avrupa Birliği'nin "Davaları çabuk bitirin. Masum olabilecek insanları boşu boşuna içerde yatırmayın" baskısı, yani "İnsan Hakları" değil mi?.
İnsanı yargısız, cezasız beş yıl yatırmak adalet olur mu?.
Bal gibi oluyor. Dahası da oluyor..
Sedat Ergin'in dün sözünü ettim, Hürriyet'teki köşesinden öğreniyoruz ki, iktidar milletvekilleri, Meclis'te gece yarısı bir önerge verip, 252'nci maddeye ek koyduruyorlar. Muhalefetten gık yok.. (Ertesi gün Sedat'a açıklama gelmiş.. İç Tüzük falan filan.. Cart kaba kağıt. Bu ülkede muhalefet olsa yeri yerinden oynatırdı o gece.. O yasanın kabulü ile yürürlüğe girdiği 2011 arasındaki 7 yıl boyunca da yeri yerinden oynatırdı..
Hadi canım sen de..)
Bu madde de aynen şöyle..
"250'nci Maddenin birinci fıkrasının (c) bendinde öngörülen suçlar (Terör suçları) bakımından, Kanunda öngörülen tutuklama süresi iki kat olarak uygulanır."
Yani terörden suçlanmışsanız, yani mesela adı Ergenekon veya Balyoz olduğu iddia edilen davanın sanıkları arasındaysanız, hakkınızda verilmiş hiç ama hiçbir ceza yokken, 2x5=10 yıl mahkûmiyet çekebilirsiniz.. Yani bir nevi değil, alenen, resmen Yargısız İnfaza uğrarsınız, temeli Adalet(!) olan devlet eliyle!..
Peki, biz bu CMK'yi Avrupa Birliği baskısı altında yapmadık mı?.
"Avrupa Birliği tutukluluk sürelerini kısaltın" dedi diye yapmadık mı?. Adı "Uyum Yasası" değil mi?. "Uyum yasamalarını çıkardık" diye övünmedik mi?.
Adamı yargısız 10 yıl yatırmak "Uyum" mu oldu şimdi?. Avrupa Birliği bunu yutar mı?. "Uyum" diye bunu yapanı arasına alır mı?.
İşin en komiği ne biliyor musunuz?.
Bunları yazan, "Sorun serbest kalan katiller, caniler, teröristler değil, sorun içerdeki 'Muhtemel' masumlar" diye insan hakları savunuculuğu yapan Hıncal Uluç, faşist..
Mehmet Haberallar, Mustafa Balbaylar yargısız, kararsız, cezasız içerde yatıyor diye Silivri duvarları önünde zil takıp oynarken, "Bakın biz İnsan Hakları uğruna, Hizbullah canilerini bile serbest bırakıyoruz" diye halay çekenler demokrat bu ülkede..
Adalet mülkün temeliymiş..
Püh..
Hani mülk?.. Hangi mülk?..