Başlıktaki iki Kültür de, büyük harfle başlıyor.. Çünkü ikisi de özel isim.. Birinci Kültür, 2010 İstanbul Kültür Ajansı.. İkinci Kültür, Atatürk Kültür Merkezi..
Şimdi, sizlere Kültür'ün, Kültür'e ihanetini anlatabilirim.
Aslında hikâye eski.. Atilla Koç'un, hani "Uyuyan Bakan" diye isimler takıp sözüm ona dalga geçtiğimiz Kültür Bakanı'nın zamanında başladı. Bana sorarsanız gelmiş geçmiş en iyi Kültür Bakanlarından biriydi Koç..
Pek çok iyi işler yapmıştı. En büyüğünü yapmaya hazırlanıyordu.. İstanbul'a yaraşır, kente simge olacak, Sydney Operası gibi dünyanın gelip göreceği bir mimari anıtı, Paris'teki Pompidou Merkezi gibi, 24 saat yaşayan bir Kültür Merkezi, Opera, Konser, Tiyatro Salonları, kafeleri, restoranları ile yaşayan bir Atatürk Kültür Merkezi..
Koç'un projesine göre, zaten hurdası çıkmış, gerek dış, gerek iç mimarisi ile on para etmez ve işlevsiz mevcut bina yıkılacak, oto park yerin altına alınarak, mevcut oto parktan kazanılacak geniş arazi de binanın arsasına eklenecek ve uluslararası bir yarışma ile, Taksim Meydanı'na bakan, ama Marmara'dan İstanbul'a yaklaşan gemilerden de görülecek bir muhteşem görünümlü, çağdaş yapı ortaya çıkacaktı..
İstemezükçüler hemen ortaya atıldılar.. Alçakça iddialar otaya atıldı. "Asıl amaç, Atatürk Kültür Merkezi'ni yıkıp, yerine cami yapmak" diyenler dahi çıktı. Proje de gitti Atilla Koç da..
Binanın temelden yıkılmasından vazgeçilmek zorunda kalındı. Eldeki hurdayı adam etmek üzere yeni bir proje yapıldı. Ana fikir gene ayniydi. Sadece temsil saatlerinde değil, gün boyu yaşayan bir kültür merkezi.. İnsanların günün her saatinde girip çıkabilecekleri, kafe ve restoranları olan bir AKM..
İstemezükçüler ona da karşı çıktılar.. Dava açıldı ve karar..
Yürütmeyi durdurma..
2010 Avrupa Kültür Başkenti İstanbul'a yetişecek proje kenara atıldı. Avrupa Kültür Merkezi, Opera ve Bale oynayacağı salonsuz kaldı. Çünkü mevcut sahnelere oyun koydun mu orkestraya, orkestra koydun mu oyunculara yer kalmıyordu..
Bu rezillik hâlâ sürüyor.. "Kimsenin işine yaramasın"a itiraz eden yok. Salonsuz İstanbul'da en büyük salon mahkeme kararı ile kapalı.. Gık diyen yok..
"Yahu Kültür Bakanı ne yapar?." diye soruyorum kendi kendime..
Şu yenileme projesini yapanlarla, İstemezükçüleri bir araya getirse, bir masa etrafında toplasa.. Hatta biz bu işe meraklı bir kaç gazeteci de, Tufan Türenç, Doğan Hızlan, Güneri Civaoğlu, Evin İlyasoğlu, Zeynep Oral falan, gözlemci olarak o toplantıya katılsak.. Herkes eteğindeki taşı dökse de neyin ne olduğu ortaya çıksa.. Bir orta yol bulunsa.. AKM kapılarını hiç değilse 2010-2011 sezonu için eylülde, hiç değilse 2010 bitmeden açsa..
..Ve de işte bu sırada dehşet içinde öğrendim..
Kültür Bakanlığı, "Lanet olsun" demiş.. Davalık projeden de vazgeçmiş. "AKM açılsın da nasıl açılırsa açılsın" demiş. Mevcut yapıya çivi eklemeden, tuğla çıkarmadan, sadece koltukları ve teknik imkânlarını yenileme üzerine bir yeni proje hazırlamış. Yani artık itiraz edilecek hiçbir şey yok.
Göndermiş 2010 Kültür Ajansı'na.. Niye?.. AKM'nin yenilenmesi için ayrılan 75 milyon dolarlık ödenek, itirazlar, davalar, yürütmeyi durdurmalar üzerine, 2010 Kültür Ajansı'na devredilmiş.. "Anlaşma olursa, siz bitirin" diye..
Kültür Bakanlığı itiraz edilen her şeyi çıkarıp, sadece mevcudu yenileyen projeyi tam 2 ay evvel 2010 Kültür Ajansı'na gönderdiği halde, ajanstan bugüne dek çıt çıkmamış. Başvuru sümen altında..
Yok muamelesi görüyor..
Bu ajansla ve 2010 için kendilerine verilen bütçeyi nasıl har vurup harman savurduklarıyla ilgili öyle şeyler duydum ki, yazsam, Deniz Feneri'ni aşar. Dedi koduyla işim yok.. Ama AKM ile var..
Ortada kıyametler koparken, hem de Kültür Bakanlığı'ndan gelen projeyi 2 aydır süründürmenin anlamı ne, Kültür Ajansı..
Yoksa o 75 milyonu da yediniz mi?.
AKM, Kültür Bakanı Ertuğrul Günay'a, 2010 Ajansı, Devlet Bakanı Hayati Yazıcı'ya bağlı.. (Neden acaba, o ayrı da), Ayni hükumetin iki bakanı bir araya gelip, AKM'nin niye hâlâ mühürlü durduğunu konuşamıyorlar mı?.
Yoksa mesela Milli Eğitim, mesela İçişleri Bakanlarımız gibi "Başbakan emrederse" diye mi bekliyorlar?..