Çok ama çok garip duygular içindeydim, çarşamba gecesi.. Sevgili Ezgi, Bilfen Okulları Kısa Film Yarışması'nda jüri olmamı rica etmişti.. "Hiç vaktim yok" dedim.. Bir kaç hafta sonra yeniden aradı.. "Yarışma bitti. Hiç değilse ödül törenine gel" dedi. Bu defa kıramadım..
İyi de kıramamışım..
İlkokul öğrencilerinin hazırladığı öyle şirin, öyle anlamlı, öyle güzel kısa filmler izledik ki..
"Vay be" dedim.. "Vay be.. Nasıl bir kuşak yetişiyor.."
Tam da 23 Nisan haftasında, "Atatürk'ün Cumhuriyeti emanet ettiği çocuklar işte bu" demek ne güzel..
Türkiye sıkıntılı günler yaşıyor.. İşsizlik had safhada.. Sık sık gittiğim üniversitelerde, aslında bu harika okullara girebilme şansını yakalamış oldukları için mutlu olmaları gerekirken, asık suratlı gençler görüyorum.. "İşte okul bitiyor, diplomayı alacağız.. Peki ne olacağız" sorusunun yanıtı görünürde yok çünkü..
Onlara söylediklerimi çarşamba gecesi Bilfen salonlarında bir daha hissettim işte.. Kimseler endişe etmesin. Türkiye'nin geleceği parlak.. Türkiye'nin geleceği aydınlık.. Türkiye'nin geleceği harika..
Çünkü harika kuşaklar yetişiyor..
Çünkü artık imkanlar harika..
Kendi ilkokul çağımı hatırlıyorum.. Kültür, sanat adına yaptıklarımız, kompozisyon yazmak, bir de resim kağıdı bulursak ne mutlu, olmadı dosya, defter kağıdına, kuru boya ile resim yapmaktı..
Bugünün ilkokul öğrencileri film çekiyor.. Farka bakar mısınız?.. Bu çocuklar yarın neler olacaklar, düşünür müsünüz?.
60'tan fazla film çekmiş küçükler. Hepsi geldi sahneye.. Hele kızlar.. Nasıl özenle giyinilmiş.. Nasıl kuaförlere gidilmiş.. Nasıl hafiften makyaj yapılmış..
"Artık büyüdük" demenin ilk adımları atılacak o gece.. Onları bu galaya hazırlanırken düşündüm.. Nasıl heyecanlıydılar kim bilir, bütün gün..
Sonra kazanan filmleri izledik birer birer.. İş ciddi.. Sinan Çetin'in başkanlık yaptığı bir jüri.. Hürriyet Sinema Yazarı Ömür Gedik seçicilerden.. Ötekiler de hep, bu dünyanın içinden ünlü, önemli isimler.. Filmler çarpıcı.. Her filmle daha gururlanıyor, her filmle daha umutlanıyorum ülkem için..
Ama hayat filmlerden ibaret değil.. Törenin sonunda etrafımı o harika kuşağın anne ve babaları sardı.. Mutlu görünüyorlar, ama biraz yakınlarına girince dinliyorsunuz nasıl dert küpü olduklarını.. "Çocuklarımız, çocukluklarını yaşayamıyor" diyorlar..
O kahrolası sınavlar.. O yok olası dershane sistemi.. Sabahtan akşama okul.. Akşamdan sabaha dershane ve dershane çalışması.. a,b,c,d,e..
Bu çocuk ne zaman oynayacak peki?.. Ne zaman boş vakti olacak da, keyfince bir şey yapacak peki?..
Seviye Belirleme Sınavı imiş.. Hay seviyeniz batsın.. Yahu okul, okulda öğretmenlerin yaptığı yazılı ve sözlüler seviye belirlemeye yetmiyor mu?. Yetmiyorsa, okul niye?..
Milli Eğitim'in kendi öğretmenlerine mi güveni yok?. Kendi okuluna mı?..
Bu güvensizlik yüzünden dershane adlı yerden bitme binlerce kurum trilyonlar kazanırken, çocuklar ve gençlerin hayatları kayıyor..
"Okullar olmasa Milli Eğitim'i ne güzel yönetirdim" diyen Maarif Nazırı haklı galiba.. O zaman kapasınlar okulları.. Dershaneler yönetsin eğitimi.. Çocuklara, gençlere yaşam vakti kalır hiç değilse..
Bu konuda yazdım, mektuplar yağdı.. Bir tek yerden ses çıkmadı. Milli Eğitim Bakanlığı'ndan.. Onca danışmanı, bürokratı var, bakan hanımefendinin. Hadi kendi vakti yok. Bir emir lütfet.. De ki, "Hıncal Uluç'a cevap verin.."
Diyemez.. Ne cevap verecek ki?.
Hal meydanda.. Sorun dev.. Çözmek için önce yürek gerek?. Hani nerde?.. Kimde?..
Bir yanda harika imkânlar içinde harikalar yaratan çocuklar..
Öte yanda, rezil, iğrenç, utanç verici bir sisteme mağlup Milli Eğitim yüzünden, çocukluklarını yaşayamadan, nerdeyse potansiyel ruh hastası olarak büyüyen kuşaklar..
Türkiye'nin geleceği bunların hangisi?..
Çocuk Bayramınız kutlu olsun!..