Önce Kürt Açılımına bir şarkı gönderdi Zülfü.. "Benim şarkılarım dünyanın 15 dilinden söylenirken, bir baktım, ülkemin en çok konuşulan dillerinden birinde söylenmiyor.."
..Ve Züleyha Ortaç, harika bir "Yiğidim Aslanım burada yatıyor" söyledi.. Kürtçe.. Arkadaki fona Uğur Mumcu'nun cenaze töreninden görüntüler yansırken.. Hadi gözlerin yaşla dolmasın bakalım..
Sonra da Ergenekon Kapatılımına bir fıkra yolladı..
Tavşan ormanda çılgın gibi kaçıyormuş.. "Niye kaçıyorsun tavşan kardeş" demişler.. "Filleri topluyorlarmış" demiş tavşan.. "Ama sen fil değilsin ki.." "Değilim ama bugünlerde ispatı zor" demiş tavşan..
Bu defa da güldük, ağlanacak halimize..
Ardından da bir şarkı patlattı..
"Duvarları kuşatın da
Tutuklayın hepsini
Ne böyle gurbet olsun
Ne böyle ayrılıklar
Kaldırın duvarları
Yıkın gitsin hepsini
Ne böyle zulüm olsun
Ne de böyle şarkılar.."
Bu ülkede insanlarla insanlar arasına çekilen duvarların bir gün yıkılacağı umudunu dimdik ayakta tutarak.. Daha dün hapislerde tuttuğu Nazım'ların, Kemal Tahir'lerin ve ötekilerin ayıbını hâlâ silememişken, mapus damlarına yenileri toplamanın acısına işaret ederek..
Zülfü bu.. Konserleri her zaman güncel olacaktır. Her zaman toplumsal ve siyasal.. Ve de her zaman seyircileri coşturacaktır..
İki konser hatırlarım.. Efsanedir benim için.. Katılımlarıyla efsanedir..
Birisi 1982 yazında, Madrid Üniversitesi bahçesinde.. Yüz binler vardı.. Placido Domingo..
Öteki 1997 baharında, Ankara Hipodromunda.. Yüz binler vardı.. Zülfü Livaneli..
Açık Hava Tiyatrosu kaç kişi alıyorsa, alabiliyorsa, o kadar kişi vardı o gece.. O kadar kişilik bir koro.. Bir Zülfü söylüyordu.. Bir, binler ve nasıl muhteşem bir görüntü ortaya çıkıyordu..
Hele Karlı Kayın'la, Leylim Ley'i arka arkaya söyleyince, deprem oldu Açık Havada..
Yıkıldı tribünler.. Bu ne sevgidir?.. Bu ne coşkudur?..
Ve de, simsiyah Zülfü, simsiyah sazlarının arasına bembeyaz bir melek gibi inen Nazlı hem de nasıl güzel, hem de nasıl tatlı, hem de nasıl içten "Belalım"ı söyleyince.. Bu ne duygudur?..
Sonra Zülfü'yle yan yana geldiler.. Düet yaptılar..
"Düşlerin parlayıp söndüğü yerde
Buluşmak seninle bir akşam üstü
Umarsız şarkılar dudağımda bir yarım ezgi
Sığınmak, gözlerine sığınmak bir akşam üstü.." dediler.. Yılanı Öldürseler filminin şarkısıydı. Yılanı Öldürseler'i Yaşar Kemal yazmıştı.. Ordaydı.. En önde.. İçeri girerken tribünler ayakta alkışlamıştı, Büyük Yaşar'ı.. Dakikalarca.. Yılanı Öldürseler'i Türkan Şoray hem oynamış, hem çekmişti.. Ordaydı.. Dakikalarca alkışlandı o da..
..Ve de, eğer söz etmezsek ayıp ederiz.. Bir saz vardı Zülfü'nün arkasında.. Bir saz vardı ki, dinlemeye doyulmaz.. Konser sonunda kulise gidip hepsini teker teker öperken ve "Zülfü fazla kasılmasın.. Arkamda böyle saz olsun ben bile söylerim" derken "Çok çalıştık Hıncal Ağbi" dediler.. "O kadar çok prova yaptık, en küçük nüansları bile öyle çalıştık ki..
Zülfü titizliği bu işte.. O çok ciddi ameliyatından sonra çıktığı bu ilk konserinde her şeyin mükemmel olması gerek..
Sait Büyükçınar (Keman), Ufuk Yıldırım (Klavye), Yaşar Pınar (Bas), Ferhat Livaneli (Gitar), Asım Erken (Davul) mükemmeldiler.. Vokallerde Mustafa Uğurcan, Ali Fikirsindi, Aslıhan Özel, Maya Kavaklıoğlu mükemmeldi.. Ama üç kişi vardı ki, efsaneydiler..
Perküsyonda Emre Günay.. Vay anam vay.. Yani alt tarafı davul.. Ama nasıl derler hani.. Bunun üstü de davul..
Saz.. Kaç çeşit saz hem de.. Bağlama, cura, divan sazı.. Yani bir sazdan böyle bir orkestra sesi, böyle bir cümbüş nasıl çıkar, Erdal Akkaya.. Nasıl çıkar?..
...ve de usta, büyük usta.. Dünya çapında bir usta.. Halil Karaduman.. Kanun çalmıyor.. Kanunla oynuyor Halil ve vücudunuzun bütün hücrelerini de oynatıyor.. Sololarıyla vurdu vurdu, öldürdü bizi..
Teşekkürler Zülfü.. Sen ve arkadaşların harika bir gece yaşattınız bize.. Harika bir gece..
Kaçıranlar ne kadar dövünseler azdır!..