"Ahmet Türk, iyi bir fırsattır, bu fırsatı değerlendirmeliyiz" dediğim günlerde, iktidar DTP'yi yok saymak, hatta yok etmek için elinden geleni yapıyordu.. Önce bir seçim yasası yapılmış, yüzde 10 barajı ile parti fiilen Meclis dışında bırakılmıştı. DTP, "Bağımsız" adaylarla barajı aşıp Meclis'e hem de gurup kurarak girmeyi başardı. Ama gene dışlanmaya devam etti.
Ahmet Türk gibi ılımlı, Ahmet Türk gibi Türk siyasal sistemi içinde yetişmiş, Ahmet Türk gibi, bölünmeden, ayrılmadan değil, tek devletten yana bir liderin uzattığı eli de sıkmazsak, çözümü nasıl bulacaktık?..
İki yıl önce bunu sordum.. (16 Ekim 2007, Sabah, Hıncal'ın Yeri/ Ahmet Türk'e şans tanıyın.) Şimdi, tarihsel gerçekleri, "Bu iş buraya nasıl geldi?.. Kim sorumlu, kim günahkar" arama zamanı değil. O işi ilerde yapacak bol bol vaktimiz var..
Şimdi, akan kanı durdurma, anaların acısını dindirme zamanı..
Şehit analarıyla, terörist anaları farklı kişiler değil.. Ayni toplumdan, ayni aileden gelen, hatta ayni kişiler.. Bir oğulları dağda, öteki kışlada..
İki taraftan toplam ölü sayısı, ağlayan anaların sayısı bu ülkede..
Daha ne kadar ağlayacaklar?..
Sadece oğulları ölen analar mı?..
Ya yaşayanlar?.. Oğulları askerlik çağına gelenler, eli silah tutacak yaşa ulaşanlar.. Ya o anaların bin bir endişe içinde cehennem hayatı yaşamaları..
Analar "Aslan gibi oğlum var" demekten korkar oldular. Çünkü yetişmek, gurur duyulacak yaşa gelmek, artık "Ölüm" tehlikesine girmek bu ülkede.. Ya silah kapıp dağa çıkarsa, ya silah altına alınıp Doğu'ya yollanırsa..
Bu cehennem azabını yaşadınız mı?.
25 yıldır süren savaşın ülkeye kaça mal olduğu ayrı bir konu.. Canın yanında, anaların acılarının yanında lafı olmaz ama, o paralar savaşa değil, Doğu'ya harcansaydı, isyanın sebebi kalmaz, bu genç beyinleri iğfal edenler, amaçlarına bu kadar kolay ulaşamazlardı.
25 yıldır, maddi manevi büyük kayıplar içindeyiz.. Söylediğim bu.. "Sebebi, suçluyu bırakın.. Çözümü bulun.."
Şimdi 18 yaşına gelen Kürt genci, ezildiğine, insan yerine konmadığına, vatandaşlık haklarından eşit yararlanmadığına inanıyor ve isyan ediyor. Bu isyanı çözmenin iki yolu var. Birincisi asker ve silah..
Çözdü mü peki?..
Öbür yol, siyasal.. Gence "Merak etme, senin sorunların Türkiye Büyük Millet Meclisi altında çözülecek.. Silahı bırak sandığa gel" demek.. Bu da sandığa inandırmakla mümkün. Onların partisinin yolunu kesecek yasalar çıkarır, bu engellere rağmen Meclis'e gelmeyi başaranları adam yerine koymazsan, Kürt gencini siyasal çözüme inandırabilir misin?..
Hepimiz o yaşları yaşadık. O yaşlar delikanlı yaşlardır. İsyan yaşlarıdır. En kolay yönlendirilme yaşlarıdır. Takılır, kapılır gidersiniz..
Biz siyasal çözümün yolunu tıkadık, askere "Savaş" dedik..
25 yıldır bu asimetrik, düşük yoğunluklu savaşı büyük kayıplar vererek ama, başarıyla sürdüren asker de sonunda, uygun dille isyan etti..
"Biz savaşırız ama çözüm sivildir.."
Dağdakileri indiremezsen, yenilerin dağa çıkmasını önleyemezsen, yani besleyen suyu kesemezsen bataklığı kurutamazsın..
Siviller askerin mesajını aldılar.. Nihayet aldılar.. Düne kadar DTP'yi yok saydığını her eylemi ve söylemi ile gösteren Başbakan Erdoğan sonunda Ahmet Türk'ün uzattığı eli sıkmaya cesaret etti..
Bunun cesaret neresinde?..
Şurasında.. Erdoğan bunu yaptığı için "Vatana ihanet" dahil her türlü suçlama ile karşılaşacağını, hatta oy kaybedeceğini biliyor. Sırf "Düz ovada siyaset" dediği için siyasi hayatı tükenen Mehmet Ağar örneğini yaşadı. Ama başarırsa, ödülünü fazlasıyla alacak.. Nobel'den daha önemli bir Barış ödülü alacak.. Ana kalplerinin ödülü.. Ve de işte söylüyorum.. Asıl o zaman oy patlaması yapacak..
Bu savaşı bitirsin, ben bile oyumu Erdoğan'a veririm.. Anlayın ötesini..
Erdoğan'ın toplantıyı Başbakan değil, AKP Başkanı sıfatıyla yapması, hâlâ bir takım çekinceleri olduğunu gösteriyor.. Olmasın.. Çözüme giden yolda her adımı cesaretle atsın.. "O ne der, bu ne yapar" diye, çözümü, çözümsüzlüğü hedef edinenlere endekslemesin..
İşte açık açık söylüyorum..
Çözüme yardımı olacaksa, inanıyorsa, İmralı'yla dahi görüşsün..
Binlerce gencimizin hayatı, geleceği, binlerce ailenin mutluluğu, binlerce annenin cehennem azabının bitmesi uğruna, her şeyi göze almalı başbakan..
Vietnam'da birbirlerini acımasızca boğazlayanlar, barışa nasıl ulaştılar?.
Barış için her, ama her adım atılır.. Atılmalı.. Barış en kutsal amaçtır. Hele de iç barış!..
Erdoğan'ın buluşmayı Meclis çatısı altında gerçekleştirmesinin anlamı da büyük. Mesaj açık..
"Gençler, çözüm Meclis'tedir.."
Buna inandırabilirsek, inandıracak adımları korkusuzca atarsak, çözüm gerçekten Meclis'te olacaktır.. Çözüm Meclis'te olunca da, Kürt gencinin silaha sarılıp dağa çıkmasına ihtiyaç kalmayacak, bataklık işte o zaman kuruyacaktır.
Çözüm, DTP'yi yok saymaktan değil, Kürtlere "İşte sorunlarınıza sahip çıkacak siyasal kuruluş, Meclis'te. Onu tanıyoruz ve sayıyoruz. Önlerine koyduğumuz engelleri de kaldırıyoruz" demekten geçer..
Recep Tayyip Erdoğan, askerin de onayı, hatta teşvikiyle, sivil çözüm konusunda ilk ve en önemli adımı atmıştır. Bugünkü sivil-asker dayanışması, çözüm ihtimalini arttırıyor..
Peki muhalefet..
Boş verin.. MHP, kendisinden beklenenleri söylüyor. Biraz da günah çıkarma telaşı içindeler. Seçim ertesi AKP'ye nasıl koltuk değneği olduklarını kimse unutmadı..
CHP'ye gelince..
Mehmet Barlas dün gene cince bir başlık atmış.. "Kuş kuşluğunu yapacak" vezninde "İktidar iktidarlığını, muhalefet muhalefetliğini yapacak" diyerek..
Ne yazık ki, Deniz Baykal bu kafada olduğu, 40 yıldır "Ben muhalefetim, muhalif olmalıyım" dediği için, hayat boyu muhalefet kalmaya mahkûm..
Oysa, daha düne kadar Güney Doğu'da oy rekorları kıran bir partinin lideriyken bugün oralarda niye sıfırladığının araştırmasını yapmalı, Atatürk'ün, Cumhuriyeti kuran partinin lideri olarak çözüme asıl o liderlik etmeli, sahip çıkmalı, çözüm için atılacak adımların en önünde gitmeliydi..
Baykal, çözümün engeli değil, parçası olduğu gün yükselecektir..
Ah bunu bir anlayabilse..