Abuzittincim,
Hafta içinde Haluk Sel bizim köye geldi. Resim galerisini kapattıktan sonra bi çeşit "Evliya Çelebi"liğe başlamıştı. Orası senin burası benim dolaşıp duruyor. Ona, Datça Yarımadası'nı gezdirdim. Zaten, genelde buraları biliyordu ama ben bilmediği yerlere götürdüm.
Balıkaşıran'dan girdik, Hisarönüköyü'nün uzak mahallesi Bördübet'ten geçip taa Karacasöğüt'e kadar gittik. İlk 9 kilometre hariç orman yolu.
Bu güzergâhdaki, tek kelimeyle muhteşem koylara tepeden baka baka, pek tabii dura kalka, 50 kilometre yol kat ettik. İn yok cin yok. Bu 50 kilometredeki mesken sayısı (o da çoğunluğu Bördübet köyünde) 200'ü ya geçer ya geçmez, öylesine ıssız.
Daha tekne sezonu da başlamadığı için, koylarda tek tük demirlemiş yelkenliler görüyoruz. Haluk bana "Buraları niye bu kadar boş. Dehşet güzel koylar.. Niye kimseler yok?" diye sordu. Tıpkı on yıl önce gezdirdiğim Uluslararası fotoğrafçımız Mehmet Biber ve yanındaki Kanadalı gazeteciye dediğim gibi. "Buraları Çinlilere saklıyoruz. Bi gün gelip onlar oturacaklar" dedim.
Esasında bu laf rahmetli Beyhan Cenkçi'ye aitti. Ne zaman uçsuz bucaksız bomboş, ama güzel yerler görse "..İşte beyler buraları Çinlilere saklıyoruz" derdi.
O tarihte bana Kanadalı gazeteci de "Bu koylar en az Kanada'dakiler kadar güzel.. Bizim oralarda yaz çok kısadır. Buradan haberleri olsa tüm Kanada buraya akar" demişti.
Haluk'a "Akdeniz Çanağında, mesela Fransa'nın güney kıyılarında sen böyle kilometrelerce, peş peşe sıralanmış 'Beş yıldızlı' koylar gördün mü.. Kendi kaderine terk edilmiş ve de ıssız?" diye sordum. Cevabı "Manyak mısın sen, böyle muhteşem doğa değerlendirilmez mi?" oldu. "Onun için Fransa'nın turizm geliri bizimkini 3'e hatta 4'e katlar!"
Şimdi Abuzittincim bi tarihte buralara Çevre Koruma'nın üst düzey yetkililerini de getirmiştim. Bi taraftan Küfre limanına açılan, öte yandan taa Datça kıyılarına kadar uzanan, nakış gibi işlenmiş koyları uzun uzun ve de hayranlıkla seyredip "Buraları böyle dokunulmadan kalmalı" demişlerdi.
Niye?
"Turizme açılırsa beraberinde kaçak yapılaşma da gelir.."miş. Getirtme bilader, senin işin bu. Emrinde polis, jandarma, orman, sahil koruma, bi sürü kolluk kuvveti var, getirtme.. Gümüşlük'ü, Orhaniye'yi, Bozburun'u nasıl denetliyorsan burayı da öyle denetle! Bu kafayla gidersek ben sana olacağı söyliyeyim Abuzittincim.
Bi kere biz yılda gelen 20 milyar dolarlarla "turizmi patlattık" diye kendi kendi kendimize öğünmeye devam ederiz. Bu 20 tane Eyfel kulesinin getirdiği paraya eşittir. Daha önemlisi Akdeniz'de, bizim iklimimizde, temiz deniz kalmadı. Avrupalılar bi gün yolunu bulup buraları ucuz ucuz kiralayıp evler, şatolar yapar, bize de 3-4 milyar dolarcık kira verip (ki aptalca politikalar yüzünden tüm tekne turizminden Türkiye'ye kalan para maalesef budur) Dünya'nın en güzel koylarında keyif çatarlar! Biz de uzaktan, elde dürbün, seyrederiz.
Münasip yerlerinden öperim..
Kardeşin Güneş..
tecellister@gmail.com